İlmek, Özgürlük ve İnsanın Kendiyle Mücadelesi
İnsan, zincirlerle kuşatılmış bir hayatın içinde özgürlüğü arar. İlmekten kurtulmak değil, ilmeğe rağmen yürümek… Asıl mesele burada başlar.

Eğitimci Yazar Şeyda Harmancı
senbiryazarsin@gmail.com -Başlangıç: İlmek ve İsyan
“Evet, ilmektir boynumdaki ama ben kimsenin kölesi değilim.”
İsmet Özel’in bu cümlesi, yalnızca bireysel bir başkaldırının değil, aynı zamanda insanın varoluşunun özetidir. İnsan, sınırlılıklar içinde doğar: biyolojik ihtiyaçlar, toplumsal zorunluluklar, kültürel kalıplar… Hayat, baştan sona bir ilmek gibi boynumuza sarılır.
Fakat mesele şudur: İlmeği fark eden insan, yine de özgür kalmayı seçebilir mi?
Absürdün İçinde Bir Özgürlük Arayışı – Camus
Albert Camus, Sisifos Söyleni adlı eserinde insanın varoluşunu absürd bir mücadeleye benzetir. Sisifos, dağın tepesine taşı yuvarlar, taş tekrar aşağı düşer ve bu döngü sonsuza kadar sürer.
Tıpkı modern insanın gündelik yaşamı gibi: işe gitmek, eve dönmek, ertesi gün yeniden aynı döngü… Bu tekrar, boynumuzdaki ilmektir.
Ama Camus’nün önerisi nettir: Sisifos’un gülümseyerek taşı itmesi. Çünkü insan, absürdü fark ettiğinde ama yine de yaşamı seçtiğinde özgürleşir. İlmeği inkâr etmez; aksine onunla birlikte yürür. İşte özgürlük burada başlar: zinciri görüp zincire rağmen kendi adımlarını atabilmekte.
Sartre ve Sorumluluk Yükü
Jean-Paul Sartre, özgürlüğü bambaşka bir açıdan tanımlar: “İnsan özgürlüğe mahkûmdur.” der. Yani boynumuzdaki ilmek, aslında bizim seçme zorunluluğumuzdur.
Hayatta hiçbir zaman tamamen boşta değiliz. Seçmek zorundayız. Karar vermemek bile bir karardır.
Sartre’a göre özgürlük, bir lütuf değil; ağır bir sorumluluktur. Çünkü her seçtiğimiz şey, aynı zamanda seçmediğimiz tüm ihtimalleri elimizin tersiyle itmemiz demektir.
Yani özgürlük, bir ilmek gibi boynumuza dolanır. Ama kölelik, bu sorumluluğu başkalarına devretmektir. “Benim elimden bir şey gelmez” demek, aslında zincire boyun eğmektir.
Dostoyevski’nin İnsan Çıkmazı
Dostoyevski’nin kahramanları da hep bu görünmez zincirlerle boğuşur. Yeraltından Notlar’daki kahraman, toplumsal normların zincirlerine başkaldırır ama aynı zamanda kendi iç tutkularının kölesidir.
Dostoyevski, insana dair şu gerçeği hatırlatır: Zincirler sadece dışarıdan gelmez, içeriden de gelir. Hırslarımız, korkularımız, tutkularımız… Hepsi ayrı bir ilmektir.
Ama insan, tam da bu çelişkiler içinde değerini bulur. Dostoyevski’nin dediği gibi, “İnsan bazen sadece isyan ettiği için insandır.” Özgürlük, o isyanın içinde filizlenir.
Gündelik Hayatın Zincirleri
Felsefî metinler, gündelik hayatımıza ayna tutar. Bugün sokakta yürüyen, işine giden, ders çalışan, borç ödeyen her insan aslında görünmez zincirlerle çevrilidir.
Trafikteki sabırsızlık, sınav kaygısı, geçim derdi, sosyal medyanın sürekli bildirimleri… Bunların hepsi boynumuzdaki ilmiklerin farklı biçimleridir.
Ama özgürlük, bu zincirleri yok saymak değil; onların farkında olup yine de iradeyle yürümektir. Sabah alarmına uyanıp işe gitmek, görünürde bir zorunluluk gibi görünür.
Ama insan, bunu kendi seçimi olarak görmeyi başardığında özgürlüğünü korur. Çünkü kölelik, başkaları adına yaşamaktır; özgürlük, yükünü bilerek kendi hayatını sürdürmektir.
Özgürlük ve Onur
Özgürlük, sınırsızlık değildir. Sınırsızlık çoğu zaman kaos getirir. Özgürlük, sınırların bilincinde olarak onurluca yaşamaktır. İlmek, insanı yere bastırır ama aynı zamanda onun dik durmasını da sağlar.
Kölelik ise insanın kendi özünü unutmasıdır. Başkalarının beklentileri, toplumun dayatmaları, tüketim kültürünün sahte vaatleri… Bunlara teslim olan insan, kendi iç iradesini kaybeder.
Ama insanın içinde öyle bir alan vardır ki oraya hiçbir zincir ulaşamaz: irade. İşte özgürlük, tam da burada saklıdır.
İlmikle Dans Etmek
İsmet Özel’in sözü, modern insana şunu hatırlatır: “Evet, ilmektir boynumdaki…” Yani sorumluluklarımız var, zincirlerimiz var, yüklerimiz var.
Ama bu bizi köle yapmaz. Çünkü kölelik, yalnızca boynundaki ilmeğin farkında olmayanlara mahsustur.
Camus’nün Sisifos’u, Sartre’ın özgürlük yükü, Dostoyevski’nin isyan eden kahramanları… Hepsi aynı gerçeğe işaret eder: İnsan, zincirlere rağmen özgürdür.
Çünkü özgürlük, zincirsiz olmak değil; zincirlere rağmen kendi iradesiyle yürümektir.
Ve her sabah yeniden, aynanın karşısında kendimize şu cümleyi fısıldayabiliriz:
“Evet, ilmektir boynumdaki…
Ama ben kimsenin kölesi değilim.”