Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Nur Cihan ÖRNEK - Eğitim Uzm.
Köşe Yazarı
Nur Cihan ÖRNEK - Eğitim Uzm.
 

Sınıfta Kalan Ruhum: Öğretmenin Görünmeyen Yükü

 ​Sabah saat 08.00… Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle sınıfa giriyorum. Oysa içimde dalga dalga yayılan yorgunluk, gece boyunca bitiremediğim evraklar, kafamın bir köşesinde unutmadığım bir öğrencinin yüz ifadesi… Ama hiçbirini belli etmemem gerek. ​Çünkü öğretmenlik, sadece bilgi aktarmak değil; kendi ruh hâlini de saklamayı, gerekirse yutmayı bilmek demek. ​Görünmez Sırt Çantası  ​Her öğretmenin bir sırt çantası vardır; ama içindekiler ne defterdir ne kalem. O çantada öğrencisinin aile sorunları, sınav kaygısı, aç geldiği gün, teneffüste ağladığı anlar, öğretmenin göğsüne yaslanarak içini döktüğü cümleler vardır. O çanta görünmez ama gün geçtikçe ağırlaşır. Öğretmenin görünmeyen yükü tam da budur. ​Kimse öğretmene “Sen nasılsın?” demez. Sınıfa giriyorsan iyisindir. Tahtada yazı yazıyorsan sağlıklısındır. Gülümseyebiliyorsan mutlaka mutlusundur. ​Oysa her gün, kendi hayatlarımızı bir kenara bırakıp başkalarının çocuklarına ışık olmaya çalışıyoruz. Ve bazen kendi ışığımızı ne kadar kaybettiğimizi ancak karanlıkta fark ediyoruz. ​Kendi İçimizdeki Yarıklar  ​Öğrencilerimizin hayatında iz bırakmak istiyoruz, evet. Ama bazen bu izleri bırakırken kendi içimizde derin yarıklar oluştuğunu unutuyoruz. Gece uyuyamıyoruz, “Bugün o çocuğun gözleri neden bu kadar dalgındı?” diye düşünüyoruz. Ya da eve gelip televizyon karşısında otururken bir öğrencinin sessizliğini, başka birinin "Ben yapamıyorum" deyişini hatırlayıp iç geçiriyoruz. ​Ve sonra bir gün fark ediyoruz ki... Ruhumuz sınıfta kalmış. ​Tahtada, öğrencinin defterinde, teneffüste tuttuğumuz o küçük ellerde, çözülememiş bir problemi anlatırken kurduğumuz cümlelerde... Öğretmenlik, büyük bir özveri. Ama en çok da kendi duygularını ikinci plana atma sanatı. Güçlü görünmek zorundayız. Hâlbuki bazen biz de yalnızız. Bazen biz de tükeniyoruz. ​Adanmışlığın Gücü  ​Ama ne olursa olsun, sabah olur ve yine o sınıfın kapısından içeri gireriz. Çünkü biliyoruz: Belki de o gün, bir öğrencinin hayatını değiştirecek bir cümle kuracağız. Belki de bir çocuğun kalbinde açılan bir yaraya ilk merhemi biz süreceğiz. Belki sadece “Aferin” deyişimizle bir çocuğun özgüvenini yeniden inşa edeceğiz. ​Evet, ruhumuzun bir parçası sınıfta kalıyor. Ama o parça, büyümeye devam ediyor. Öğrencilerin gözünde, kalbinde, hayatında… Ve bazen bir "Hocam, iyi ki varsınız" demeleri yetiyor. O görünmeyen yük bir anlığına hafifliyor. ​Ama yine de… Sınıfta kalan ruhumla öğretmenlik yapmaya devam ediyorum. Çünkü bu bir meslek değil, bir adanmışlık. 
Ekleme Tarihi: 14 Kasım 2025 -Cuma

Sınıfta Kalan Ruhum: Öğretmenin Görünmeyen Yükü

 ​Sabah saat 08.00… Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle sınıfa giriyorum. Oysa içimde dalga dalga yayılan yorgunluk, gece boyunca bitiremediğim evraklar, kafamın bir köşesinde unutmadığım bir öğrencinin yüz ifadesi… Ama hiçbirini belli etmemem gerek.

​Çünkü öğretmenlik, sadece bilgi aktarmak değil; kendi ruh hâlini de saklamayı, gerekirse yutmayı bilmek demek.

Görünmez Sırt Çantası 

​Her öğretmenin bir sırt çantası vardır; ama içindekiler ne defterdir ne kalem. O çantada öğrencisinin aile sorunları, sınav kaygısı, aç geldiği gün, teneffüste ağladığı anlar, öğretmenin göğsüne yaslanarak içini döktüğü cümleler vardır. O çanta görünmez ama gün geçtikçe ağırlaşır. Öğretmenin görünmeyen yükü tam da budur.

​Kimse öğretmene “Sen nasılsın?” demez. Sınıfa giriyorsan iyisindir. Tahtada yazı yazıyorsan sağlıklısındır. Gülümseyebiliyorsan mutlaka mutlusundur.

​Oysa her gün, kendi hayatlarımızı bir kenara bırakıp başkalarının çocuklarına ışık olmaya çalışıyoruz. Ve bazen kendi ışığımızı ne kadar kaybettiğimizi ancak karanlıkta fark ediyoruz.

Kendi İçimizdeki Yarıklar 

​Öğrencilerimizin hayatında iz bırakmak istiyoruz, evet. Ama bazen bu izleri bırakırken kendi içimizde derin yarıklar oluştuğunu unutuyoruz. Gece uyuyamıyoruz, “Bugün o çocuğun gözleri neden bu kadar dalgındı?” diye düşünüyoruz. Ya da eve gelip televizyon karşısında otururken bir öğrencinin sessizliğini, başka birinin "Ben yapamıyorum" deyişini hatırlayıp iç geçiriyoruz.

​Ve sonra bir gün fark ediyoruz ki... Ruhumuz sınıfta kalmış.

​Tahtada, öğrencinin defterinde, teneffüste tuttuğumuz o küçük ellerde, çözülememiş bir problemi anlatırken kurduğumuz cümlelerde... Öğretmenlik, büyük bir özveri. Ama en çok da kendi duygularını ikinci plana atma sanatı. Güçlü görünmek zorundayız. Hâlbuki bazen biz de yalnızız. Bazen biz de tükeniyoruz.

Adanmışlığın Gücü 

​Ama ne olursa olsun, sabah olur ve yine o sınıfın kapısından içeri gireriz. Çünkü biliyoruz: Belki de o gün, bir öğrencinin hayatını değiştirecek bir cümle kuracağız. Belki de bir çocuğun kalbinde açılan bir yaraya ilk merhemi biz süreceğiz. Belki sadece “Aferin” deyişimizle bir çocuğun özgüvenini yeniden inşa edeceğiz.

​Evet, ruhumuzun bir parçası sınıfta kalıyor. Ama o parça, büyümeye devam ediyor. Öğrencilerin gözünde, kalbinde, hayatında… Ve bazen bir "Hocam, iyi ki varsınız" demeleri yetiyor. O görünmeyen yük bir anlığına hafifliyor.

​Ama yine de… Sınıfta kalan ruhumla öğretmenlik yapmaya devam ediyorum. Çünkü bu bir meslek değil, bir adanmışlık

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ozgunbakis.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.