Güçlü ol.
Hep böyle dediler.
Ağlama.
Belli etme.
Toparla kendini.
Çünkü hayat devam ediyor.
Ama bir şeyi unuttular:
Devam eden sadece hayat değil, bastırılan acılar da sürüyor.
Psikolojik destek hâlâ kulağa utanılacak bir şeymiş gibi geliyor birçok insana. Çünkü “destek almak” zayıflık gibi gösterildi yıllarca. Oysa güçlü olmak, en çok da yardım istemeyi bilmektir. Bunu kimse öğretmedi bize.
Büyürken yalnızlığı yutmayı öğrendik. Geceleri yorgan altına gizlenen kaygıları, gündüz gülümsemeye mecbur kalan yüzlerle örttük. “İyi misin?” sorusuna “iyiyim” diyerek cevap vermeye mecbur kaldık. Çünkü iyi olmak zorundaydık. Olmadığımızda, eksik görülüyorduk.
Ve şimdi bir nesil, boğazında düğümlenen kelimelerle sessizce tükeniyor. İçsel fırtınaları “yoğunum” diye geçiştiriyor. Kaygısını "normal" sanıyor. Anlamlı hiçbir şeyden keyif alamadığı günleri “alışkanlık” diye adlandırıyor. Ve yardım istemiyor.
Çünkü öğretilmedi. Bu toplumda bir travma yaşadığında ilk akla gelen şey terapi değil. Sabretmek. Unutmak. Bastırmak.
Oysa en derine bastırılan şey, en ağır şekilde geri döner. Geceleri uykundan eden düşünceler, işte o bastırılanlardır. Sustukça büyürler.
Artık güçlü olma baskısını bir kenara bırakmalıyız. "Ben iyi değilim" demek, bir zayıflık değil, cesarettir. Terapiye gitmek, hayatını iyileştirme iradesidir. Kendine iyi davranmak, başkasından beklediğin sevgiyi önce kendine vermektir.
Gelin, bu ezberi birlikte bozalım.
Gelin, ruhumuzu da tıpkı bedenimiz gibi önemseyelim. Çünkü kimse, içinden kırıkken dışarıdan sağlam kalamaz.
Artık susmayalım.
Anlatalım.
Saklamayalım.
İyileşelim.
