Sevgili Sıkıntı
Uzun zamandır benden haber bekliyorsun. Farkındayım. Hatta bazen o kadar sessizce yaklaşıyorsun ki, bir bakıyorum yan koltuğa oturmuşsun, bacak bacak üstüne atmışsın. Kahveme bile ortak olmaya çalıştığın günler oldu. Başlarda senden kaçıyordum, kabul edeyim. Kendimi oyalayarak, bildirimlere gömülerek, sürekli bir şeylerle meşgul olarak seni kapının dışında tutabileceğime inanıyordum.Ama olmadı. Çünkü sen, hep bir yol bulup içeri girdin.Bir süre sonra fark ettim ki sen aslında kötü biri değilsin. Sadece dürüstsün. İnsanların hayatında bir şeylerin ters gittiğini en önce sen söylüyorsun. Bizimle konuşmayan duygularımızın tercümanısın. Üzerine gitmezsek, iyice bağırmaya başlıyorsun:
“Bir şey yanlış, fark et artık!” diye.
Sevgili Sıkıntı,
Belki de seni sevmeyi öğrenmem bundan. Çünkü sen gelince anlıyorum ki rutine saplanmışım. Yolu kaybetmişim. Bir şeyleri değiştirmem gerekiyor. Senden sonra açılan kapılar çoğu zaman bana iyi geldi. Bazen yeni bir hobi, bazen cesareti ertelenmiş bir adım, bazen de sadece uzun bir iç döküş…
Sen olmasaydın hiçbirini fark etmezdim yine de aramızda bir anlaşma olsa iyi olur:Sen ara sıra uğra; ama misafirliğin kısa sürsün.
Kahvemi paylaşmana izin var ama tüm fincanı kapmana yok.Sonuçta, senden öğrendiğim bir şey varsa, o da şu:Sıkıntı, bazen hayatın bizi dürttüğü en nazik yöntemdir.
Sevgiler,
— Kendim