Son zamanlarda fark ettiniz mi? Telefonunuz titremeden ekranınıza bakıyorsunuz. Hatta çoğu zaman titrediğini hayal ediyorsunuz. Buna “hayalet titreşim sendromu” deniyor. Uzmanlar bunun modern çağın yeni takıntısı olduğunu söylüyor ama asıl ilginç olan şu: Telefon artık sinir sistemimizin bir parçası gibi çalışıyor.
Sosyal medya, uygulama tasarımcıları ve bildirim algoritmaları, bedenimizi fark ettirmeden yönetiyor.
Örneğin; Instagram’da bildirimler bazen bilerek geciktirilir. Bütün beğenileriniz tek bir anda pat diye düşer. Çünkü beynimiz toplu ödülü daha değerli algılıyor. Dopamin… Bir anda zirvede.
Bu sadece psikolojik değil; biyolojik bir dönüşümün içindeyiz. Bilim insanları artık dijital cihazların oluşturduğu mikro stres dalgalarını ölçüyor. Kalp ritmi hızlanıyor, kortizol yükseliyor. Bildirim gelmese bile, beden “hazırlanıyor.”
Telefon titreşmiyor.
Ama biz titreşiyoruz.
Eskiden saatimize bakardık. Şimdi ruh halimize bakmak için ekranı yokluyoruz. “Keyfim yok” → Instagram. “Canım sıkkın” → TikTok. Sanki duygularımız, uygulama menüsünde sıralanmış gibi.
Ve en tuhafı: Bu sistem bize “özgür seçim” sunduğunu iddia ediyor. Ama seçimlerimiz, bildirim sesinin frekansına göre şekilleniyor.
Bir gün bildirim sesini kapattım. İlk saat boyunca huzursuzdum. Sonra fark ettim: Sessizlik uzun zamandır duymadığım bir lükstü.
Belki de bu yüzden dijital detoks değil, “bildirim detoksu” yapmamız gerekiyor. Telefonu değil, bizi yöneten sesi susturmak gerekiyor.
Bir düşünün:
Bugün kaç kararınız gerçekten “sizin”di?
Belki de sessizlik, yeni bir özgürlük biçimidir.
