Kendimize vakit ayırmak zamanı boşa harcamak mı? Artık her kendimize vakit ayırdığımızda ya da kendimiz için bir şey yaptığımızda neden suçluluk hissediyoruz?
Bu bizim en doğal ve en olağan hakkımız, hatta hakkımızdan önce ihtiyacımız. Sürekli üretken, çalışkan ya da her neyse ondan olmak zorunda değiliz.
Bazen bir kahve molası vermek, bir akşam hiçbir plan yapmadan evde kalmak, sadece nefes almak… Bunlar lüks değil, ihtiyaç. Çünkü sürekli koştururken aslında en çok kendimizi kaçırıyoruz.
Tembellik, sorumluluktan kaçmaksa; kendine zaman ayırmak, kendini toparlamak demek. Aradaki farkı hissetmek önemli. Bazen en verimli anlarımız, hiçbir şey yapmadığımız o “sözde tembel” dakikalarda saklı.
O yüzden belki de biraz “tembel” olmanın zamanı gelmiştir. Herkesin biraz kendine dönmeye, sessizlik içerisinde kendi sesini de duymaya ihtiyacı var.
Bunları söylediğime bakma, elime ne zaman “beş dakika dinleneyim” diye telefon alsam, o beş dakika içinde bile sosyal medyada “verimli sabah rutinleri”, “güne 5’te başlayan insanlar” videoları çıkıyor karşıma.
Ve tabii iç ses hemen devreye giriyor:
“Sen hâlâ otur, onlar neler yapıyor bak!”
Ahahahs, sen kendi hayatında gayet yeterli ve tamamsın ama kendini yine de geride görüyorsan, kendini germeden küçük sağlıklı alışkanlıklar edinebilirsin.
Bu belki günde 2 kilometre yürümek, belki de sadece dışarıda bir parkta biraz oturmak, yazı yazmak, günlük tutmak, belki de odanda biraz değişiklikler yapmak (obsesif hale gelmeden tabii) gibi daha yüzlerce şey olabilir.
Sen kendi hayatının biriciğisin, bunu unutma.
Şştt… En çok kendini sev. Onlar yardımcı oyuncu.
Seni seviyorum.
