Günlük hayatımızda tükettiğimiz her lokma, enerjiye dönüşebilmek için oksijenle yanar. Bu yanma sürecinde ise vücudumuzda “serbest radikaller” adı verilen zararlı moleküller ortaya çıkar. Onlardan kaçış yok; çünkü yalnızca besinlerin metabolize edilmesiyle değil, hava kirliliği, sigara dumanı, radyasyon, araba egzozu ya da güneşin UV ışınlarıyla da hücrelerimiz bu tehditle karşı karşıya kalıyor.
Peki, bu görünmez düşmandan kurtulmak mümkün mü? Evet, mümkün. Cevap ise basit: Antioksidanlar.
Kendini Feda Eden Koruyucular
Antioksidanların en önemli özelliği, hücrelerimizi koruyabilmek için adeta kendilerini feda etmeleridir. Yani onlar, bizler için görünmez bir kalkana dönüşürler.
Peki, nedir bu antioksidanlar?
- A vitamini
- E vitamini
- C vitamini
- Bakır
- Selenyum
Bu besin öğeleri vücudumuzun doğal savunma hattıdır.
Soframızdaki Antioksidan Kaynakları
Patates, havuç, bal kabağı, kırmızı dolmalık biber, portakal suyu, kivi, ayçiçeği çekirdeği, badem, fındık, ıspanak ve lahana… Bunlar yalnızca birkaç örnek. Düzenli tüketildiklerinde serbest radikallerin yıkıcı etkisine karşı en güçlü müttefiklerimiz olurlar.
Uzun Vadeli Etkiler
Unutmayalım ki, serbest radikallere uzun süre maruz kalmak kalp hastalıklarından kansere, katarakttan yaşlanma sürecinin hızlanmasına kadar birçok sağlık sorununu beraberinde getiriyor.
Dolayısıyla soframızda yer alan bir havuç, bir avuç badem ya da bir bardak portakal suyu yalnızca bir gıda değil; aslında geleceğe bırakılmış bir sağlık yatırımıdır.
Sümeyye Soybakıcı
Beslenme ve Diyet Uzmanı