Zorba kime denir? Zorbalık nedir? Bu soruların cevabını tüm arama motorları ve yapay zeka uygulamalarında bulmak mümkün. Bizim bahsedeceğimiz zorbalığı en iyi özetleyen çok sevdiğim bir atasözümüz var:
“Senin paspas ettiğini kimse alıp duvarına asmaz.”
Zorbalık çoğu zaman çocukların güvende hissetmesi gereken ailede başlıyor. Hatta ilk temelleri anne karnında atılıyor. Yapılan araştırmalar artık bu durumu kanıtladı. Bebeğin anne karnında annenin hislerini yaşadığını bilim insanları cihazlarla kaydedebiliyor.
Zorba çocuk da, zorbaya kurban olan da ailesinde öğreniyor her iki durumun nasıl hissettirdiğini. İnsan hissini bilmediği bir şeyi hayatına kolaylıkla çekemez. Neredeyse tüm sosyal mecralarda ve Quantum fiziğinden bahseden kitaplarda duymaya başladığımız bir kavram aslında bilinçaltında kayıtlı hislerin yaşamımızı etkilediğidir.
Zorbayı Besleyen Hisler Nelerdir?
- Yetersizlik
- Güçsüzlük (Evet, çünkü bir yerde gücü elinden alınan zorba başka bir yerde gücünü göstermek ister)
- Regüle edilemeyen duygular; öfke, kızgınlık
- Görmezden gelinmek vb.
Zorba ile empati kurabilir miyiz peki? Deneyebiliriz, çünkü birçok şekilde biz de istemsiz de olsa gücümüzü ortaya çıkarmak için başkalarının alanını ihlal etmiş olabiliriz.
Peki, Kurban Neden Zorbalığa Maruz Kalır?
Hepimiz hayatımızda bir şeyleri başarmak istedik. Bazen kendi isteklerimizi gerçekleştirmek, bazen sadece ailemizi mutlu edebilmekti amacımız. Küçük çocukluk yaşlarından itibaren kendi iç benliğimizin sesini kısmamız öğretildiği için ergenlik ve yetişkinlikte içerideki sesin cılız haykırışlarını bastırmak zorunda kaldık.
Kendimizce “ama”lara tutunduk:
Ama ben iyi bir okulda okumadım. Ama benim yeterli imkânım yoktu.
Dış dünyanın gürültüsü iç sesimizi yeterince bastırmadığında, bize hiç de iyi gelmeyen insanların onayını almak için kendimizden verdik. Başkalarının sorumluluklarını yüklendik en basitinden.
Artık duymadığımız o iç sesin kendini dinletebilmesi için bir tek yol kalmıştır: Anladığımız dilden konuşmak!
Algın kimde ya da en çok neredeyse, oradan gelir uyarı.
Madem dışarıdaki sesleri bu kadar dinliyorsun, beni duymuyorsun; öyleyse bak da gör der iç sesimiz.
Bizi bastıracak ya da tetikleyecek insanları ve olayları çekip getirir ki en sonunda iç sesimizle baş başa kalabilelim, öz değerimizi fark edelim:
Ben kimim? Neden hep aynı insanlar beni buluyor? Neden aynı olayları yaşıyorum? Nasıl biter bu kısır döngü?
Bu sorularla başlar ilk farkındalık. Tabii kimi zaman farkına varamayız, kurban rolünde bir ömür de geçirebiliriz.
İç Sesin Yükselişi
Bu sorulara yenileri eklendikçe, bastırılan iç sesin yıllara meydan okuyan sesi artık susmayı bırakır; normal bir ses tonuyla değil, bağırarak konuşmaya başlar. İşte burada bazı fiziksel semptomlar ya da ruhsal rahatsızlıklar da beraberinde gelebilir.
Örneğin; hep susturulmuşsanız tiroit gibi hastalıklarla, şiddet gördüğünüz için panik atakla kapıyı çalabilir.
Hayatta tükenmiş hissedersiniz. Ne yapsan olmayacak, ne yapsan değerin hep aynı kalacak der bilinçaltındaki o ses.
Bu sefer kelimeler bilinçdışından akar, iç sese rahatını bozmamasını söyler:
Boşver, biz iyiyiz böyle. Azıcık aşım, ağrısız başım. Çok derine dalmamak lazım...
Bana böyle öğretildi demezsin de, “Ben böyleyim, değişemem.” dersin.
Döngü Devam Ederken...
Bebeklik çağında senin için zor olan bir adımı atarken seni sevinçle karşılayan ailenin ya da seni büyüten ebeveynlerinin yüzünü ararsın etrafta, ama artık mutlu olan da yoktur. Her zor olan basamağı aştığında artık aşılan basamakların daha fazlası beklenir senden.
Çünkü onlar da başardıkları hiçbir şeyde desteklenmemişlerdir. Belki de kendilerini hep değersiz hissettiren insanlarla karşılaştıkları ve seni kendilerinin bir uzantısı gördükleri için hayattaki ikinci şansları senin başarınmış gibi davranırlar.
Bir okulu bitirmek, iyi bir üniversitede okumak, doktora yapmak vb...
Halbuki ebeveynlerin senin sadece yol arkadaşın olmalıdır. Sana ışığı ile yol gösteren bir deniz feneri misali. Onlarsa senin hayatını yazan kader kalemi kendi ellerindeymiş gibi davranırlar.
Oysa konuşurlarken o kalemin tek bir sahibi vardır. Sonra döngü senin eline geçer ve yine bildiğin senaryonun bir başka versiyonunun başrolünde sen oynarsın.
Aynaya Bakma Zamanı
Sen de kendine dönüp baktığında ebeveynliğini onlara benzetiyor musun?
Yaptığın küçücük hatalara karşı sabırsız tavırları sen de çocuğuna, ya da senden küçüklere gösteriyor musun?
İşte burada sana bir soru sormak istiyorum:
Sen ilk nerede kendini ezilmiş hissettin?
Kim yaptıklarını küçümsedi?
Ya da ne zaman senin için zor olan bir şeyi başardığında kim bu başarıyı küçümsedi?
Evet, kim seni bu kadar değersiz, başarısız hissettirdiyse, işte o kişi senin için gerekli olan başarının dozunu kendi hedefine göre belirledi.
Birileri zamanında onu o kadar değersiz hissettirdi ya da hâlâ hissettiriyor ki, sana bazen başarın, bazen mutluluğun, bazen de insanlarla olan güzel iletişimin için bu saldırıyı düzenliyor.
Evet, saldırı!
Bazen zorbalığın en örtülü şeklidir, “senin iyiliğini istiyormuş” gibi davranması.
Ya da senin de bu saldırıyı farkında olmadan düzenliyor olman mümkün tabii.
İnsan kendine bunu neden yapsın? Dedin sanki duyar gibiyim.
Sadece bildiği yolu daha güvenli bulduğu için…
Bu yolun dışında bir yol bilmez de ondan.
Zorbalığın İlk Öğretmenleri
Zorbalığın karşısında nasıl davranacağını iyi öğretilmiştir. Kimler mi öğretir?
Bazen en yakınların, bazen de sadece sosyal ortamlarda çok da yakın olmadığın bir başkası.
Değişmeyen tek kuralsa, buna senin bilinç dışında izin veriyor oluşundur.
Yakın zamanda başarılı bir öğrencinin annesinin baskı kurduğunda kendini aklamak için söylediği şu cümle buna örnek olabilir:
“Ortalaması iyi olsun diye uğraşıyorum, o çalışmıyor, hep dışarıda ya da tabletin başında.”
Aynı zamanda kendi evladının sırlarını, kötü yanlarını üçüncü kişilere anlatarak gösterdiği tavırdan anlayabilirsin aslında kimi yücelttiğini.
Evet, zorbalığı ilk ebeveynlerinle tanırsın!
Burada mağduru oynayan ama çocuğunun iç sesini bastırarak, sırf kendi istediği seviyede değil diye başarıyı kısmakla kendi kader döngüsünü ona dayatan ebeveynler vardır.
Evladı yanlış bir grup ya da bağımlılığın içine düştüğünde, ya da akademik başarısızlık yaşadığında “Her şeyi yaptım ama çocuğum potansiyel sahibi değil” diyen anne babalar işte bunlardır.
Döngüyü Kırmak
Sadece bu kadarıyla kalmaz kaybedilenler. İnsan hayatında ilişki ve çalışma ortamındaki başarısızlıklar ise daha büyük kayıplara neden olabilir.
Kısıtlı insan ömründe zaman çok hızlı akmıyor mu sence de?
Geçen zamanı geri getirmek, hataları düzeltip devam edebilmek zannettiğimiz kadar kolay da değil.
O zaman en iyisi, öğrendiğimiz bu yolu çocuklarımıza dayatmak yerine başka yollar aramak.
Yoksa ya bir zorbanın ya da bir kurbanın yolunda kocaman bir karanlık olarak kalırız.
Sözün özü...
Beklentiler hem bizi hem de çocuklarımızı yorar.
Hatta bir yerden sonra kısır bir döngüde sıkışıp kalmamıza yol açar.
İnsanın en büyük zorbalığı, kendine ve en sevdiklerine yaptığı zorbalıktır.
Zorba da mağdur da aynı yarayı birbirinde bulan ve kanatan birer aynadır.
