Ben çok empati yaparım herkesle bağım kuvvetlidir!
Senin de sıkça söylediğin, duyduğun sözler mi bu sözler?
O zaman gel neden böyle hissediyor ya da duyuyoruz birlikte konuşalım. İç sesini de al yanına çünkü bu yazı da en çok onunla ilgili konuşacağız.
Son zamanlarda herkeste sosyal medyanın etkisiyle psikoloji alanına bir ilgi var. Hepimiz insanın yaptıklarına ve yaşadıklarını anlamlandırmak için bilgi avına çıkmış birer avcıyız adeta.
Peki neden başkalarının yaptıkları bizi bu kadar ilgilendiriyor?
Kendimizi ile ilgilenmek yerine neden başka insanların hayatını bu kadar merak eder olduk?
Benim bir fikrim var aslında!
Teknolojide bu kadar ilerlemişken artık tek merakımız yakın çevremizdeki insanlarla sınırlı değil!
Küçük bir köye dönüşen dünya da önümüze düşen her haberle, her olayla, herkesle ilgiliyiz ama bu çoğu zaman magazinsel olmayabiliyor. Bazen insalığı ilgilendiren sosyolojik çıkmazlarla ilgilenip kimi zamanda tam tersi başkaları ile ilgili herşeye kulaklarımızı tıklayabiliriz. Peki bu hiç empati yapmadığımız anlamına mı gelir?
Burada bilim dünyasının ortaya attığı iki parametre devreye giriyor. IQ ve EQ bu iki kısaltmanın ilki tanıdık.
IQ Zeka ölçülendirmek için kullanılıyor. Peki EQ ne için kullanılıyor? O da duygusal zekamızın ölçü birimi! Yapılan testlerle belirlenen bu ölçüler bilim adamlarına göre şöyle;
EQ birimi 129'un altında ise duygusal zekamız pekte yüksek değilmiş!
Duygusal zeka nedir?
Duygusal zeka; iç benliğimizin sesi, vicdanla hareket etmemizi sağlayan empati ile dürtülerimize yenik düşmeden hareket ettiğimizi gösteren zeka biçimi. Kısaca öz benlik.
Duygusal zekası yüksek insanlar dürtülerini kontrol edebilen, stresli anlarında stresi alt edip doğru kararlar alabilen, öfke gibi duygulara yenik düşmeden mantık ile hareket edebilen insanlardır. Çoğumuz yani yüzde doksanımız başarılarını aslında bu zekaya borçlu desem hâla IQ'nu mu merak ederdin?
Duygusal zekam yüksek ama başarısızım dersen burada devreye denge giriyor. Zannedilenin aksine IQ'su çok yüksek çıkan dahi insanlarla yaşamak yada onların ebeyni, eşi ve öğretmeni olmak çokta kolay değil. Aynı şekilde duygusal zekası düşük insanlarla yaşamakta benzer şekilde kolay değildir. Dünya da hep var olduğu gibi burada da denge önemli. Zeka nasıl geliştirilebilirse duygusal zekada aynı şekilde geliştirilebilir. Üstelik IQ gibi küçük yaşlarda gelişimi duran bir unsur değil! (bildiğimiz kadarıyla tabi hâla zeka üzerine devam eden çalışmalar sürüyor sonuçta)
Eğer 129 EQ altında çıkan değerlere sahipsen ne yapacaksın/ ne yapacağız? Hemen işin kolayına kaçıp "duygusal zekam düşükmüş benim ya!" diye kollarımızı bağlayıp oturalım mı?
DUYGUSAL ZEKA NE İŞE YARAR?
Peki duygusal zeka bize neler sağlar?
- Öncelikle başkalarının seni manüpüle etmesinin önüne geçebilir.
- Dürtülerinle hareket etmekten vazgeçersin, sana yapılan hakaret veya ofisde, mahallede, aile içinde seninle ilgili yapılan konuşmaların seninle değil karşındaki ile ilgili olduğunu bilirsin!
- Seni vicdanından yakalayıp maddi veya manevi zarara uğratacak istismarcılara karşıda psikolojik dayanıklılık gösterebilirsin.
Duygusal zekamızın çok düşük olması bizi hayatta başarısız mı yapar? Hayır.
Sadece hayatı duygusal anlamda biraz zorlaştırır o kadar. Örneğin;
Aşırı empati yapmak 'şimdi o da şöyle düşünür,böyle üzülürse' diye sustuğumuz, alttan aldığımız her olayda kendi kul hakkımıza girip Yaradan'ın bize bahşettiği nuru da yok saymış oluruz. Kendimizi nasıl gördüğümüzde önemli tabi.
Zayıfım, acizim, yalnızım dediğimizde duygusal zekamızın hakkını veremeyiz.
Kendimize reva gördüğümüz bu etiketler öğrenilmiş etiketler.
İşte buna iç görü diyoruz. Çünkü kendimizi nasıl gördüğümüzde duygusal zekamızın bir parçasıdır.
Eğer iç sesin yazının başından beri yanındaysa sor bakalım sen kimsin?
Ya da şu anlattıklarıma arada gelip 'ama' ile başlayan cümleler kurdu mu?
Peki bunu ona kim öğretti sence?
AYNALAMA
Duygusal zekamız anne karnında gelişmeye başlar. 'Yine mi anne karnı?' dediğini biliyorum, evet yine! İlk orada başlayan duyma ve hissetme yeteneği ile kayıt başlıyor. Annenin duydukları, hissettikleriyle doğuma oradan emzirme ve altı yaşına kadar geldiğin süreç duygusal zekanın mihenk taşı. Yani bu temel üzerine oturan yaşadığın diğer olaylar sadece bir helezon gibi tekrar eden sarmallar bütünü. Tıpkı bir salyangoz kabuğu gibi iç içe sipiraller gibi düşün!
İşte anne karnında başlayan duygusal gelişimin, etrafında ki insanların duyguları - başta da anne ve babanın hisleriyle - bir de hayatta karşılaştıkları olumlu yada olumsuz olaylara verdikleri tepkilerini bir fotokopi makinesi gibi taklit etmenle başlar. Beden hafızan gibi ruhsal hafızan da kayıt tutar.
Sen sıcak sobaya dokununca canının yanacağını nasıl beden hafızanla hatırlıyorsan, çocuk yaşlarda seni küçümseyen davranışları bir başka yerde gördüğünde tanırsın. Sonrasın da olacakları tahmin eder ve duygusal tepkinin şiddetini ona göre ayarlarsın. Kime ait bilmiyorum ama şu söz o kadar doğru ki!
"Yaşın kaç olursa olsun travma kaç yaşında yaşandıysa, tetikleyen unsur ortaya çıktığında sen o yaştasın!"
Hangi yaşta yetersiz hissettirildin?
Hangi olay sana bunu hatırlatıyorsa benzer olaylar yaşadığında aynı duygusal zekaya geri dönüp EQ'nu geliştirdiğin o seviyeden anlık düşürme ihtimalin var.
Şayet travma yarası iyleşirse o zaman aynı olay karşısında tepkisiz kalmak mümkün olabilecektir. Kimi zaman mümkün değilmiş gibi gelebilir ama bu mümkün.
Güven bana! Bunun için kendi üzerinde çalışmaya ihtiyacın var sadece!
Sırtında taşıdığın bir çuval dolusu taş olduğunu hayal et. Bu kadar yükle yıllarca yaşayan ruh ve beden artık bir yerde pes etmez mi?
Kimse sana bu taşları birden bırakacaksın diyemez çünkü buda sağlıklı değil. Hatta bazen çuvaldan çıkardığını zannettiğin yükler benzer bir durumda tekrar çuvaldan başını çıkarıp el sallayacak, hâlâ orada olduklarını bilmek canını acıtacak. Ama şunu bil ki bu da senin iyiliğin için.
Yıllarca sessizce orada kalmaları bir süre sonra dayanılmaz olabilir. Ya da bedene sırayet edebilir. Açığa çıkmasıda bir tür şifa! Ayrıca bu yükün sana illa ki kendi yaşantından geldiğini söylememde doğru olmaz kimi zaman bu duygular aynalarının bir gölgesi bunu bilmeni isterim. Aynalar çoğu zaman örnek aldığın bazen bilinçsiz seçtiğin rehberliğini kabul ettiğin kendini onlarda gördüğün insanlardır.
Evet o narsist diye etiketlediğin adam da aynan, dedikodunu yapan iş arkadaşın, mahalledeki teyze de!
Ayna çoğu zaman olumsuz özelliklerimizi değil bazen de aşırıya gittiğimiz özelliklerimizi aynalar bize!
Aşırı verici, herkese evet diyen biriysen mesela, vermeyi sevmeyen bir cimri ile aynalar.
Sessiz hakkını bile savunamayan biriysen, çok sinsi olduğunu düşündüğün seni kotüleyerek kendini üstün gösteren iş arkadaşın/eşin aynan olur. Bu örnekleri çeşitlendirebiliriz tabi.
Şimdi aynı ailede farklı yaşlarda kardeşlerin duygusal zekaları neden aynı değil? Sorusu, aklına geldi değil mi?
Öyleyse onu da anlatayım. Her çocuk ailenin farklı maddi ve sosyolojik durumunun içine doğar. Hatta anne ve babanın duygusal yaşantısı bile her çocukta farklılık gösterebilir. Örneğin ailenin en yoksul zamanlarında doğan çocuklar daha içe kapanık olabilir. Yardım alamayacağını düşünen insanlar olarak duygusal yük olmaktan korkarlar. Ailede ciddi kayıplar yaşandıysa tamda bu evrede doğan çocuklarda kaybetme korkusu yada bağlanma ile ilgili korkularla yaşarlar. Bastırılan duygularla aile içinde sessiz öfkenin şahidi olanlar ise-bu genelde iki ebeynin çocukların yanında onlar hissetmez diye sakladıkları duygularıdır-anlar ve aynalar. En küçük tartışma ortamında sessiz kalıp hakkını savunamazlar. Duygusal zekamızın bizi seçimlerimizde nasıl yönlendirdiğini bir düşün!
Bazen stresli ortamlardan uzaklaşmak için hak ettiğimiz başarıyı bile elimizin tersiyle itebiliriz. Öğrenilmiş çaresizlik diyoruz bu duruma ve kollektiften öğrendiğimiz o meşhur Ata sözüyle hayatımıza yön veriyoruz çoğu zaman. Azıcık aşım ağrısız başım.
Gerçekten ağrısız mı? Yoksa o az sana hakkın olandan geri durmayı mı öğretti?
Yine düşüneceğin sorular bırakıp gidiyorum.
Duygusal zekamı nasıl yükseltirim? Konusunu da bir daha ki hafta konuşalım.
Keyifli Haftalar
