Mucize, daha önce algılanmayan dünyanın kapısını açar.
Hiç olmadığını sandığın gerçekleri, sessizce seni bekleyen yeni bir farkındalığa dönüştürür.
Zamanın, mekânın ve nedenselliğin ötesinde bir boyutta, yaşamın beyaz sayfasıdır mucize.
Her şeyin yeniden doğduğu, her şeyin saf algıyla yeniden anlam kazandığı o anda, insan İlahi Zihin’le yeniden hizalanır.
Mucize, Tanrı’nın lütfu kadar, insanın hatırlayışıdır.
Zihin, korkunun sisinden arındığında kalp yeniden rehberliğini üstlenir.
Kalp açıldığında iletişim bilgelikle akar, düşünce sevgiyle şekillenir, seçimler İlahi Niyet’le birleşir.
Ve o birleşme noktasında, mucizeler kendiliğinden görünür olur.
Çünkü mucize, dışarıdan gelen bir olay değil, iç dünyanın berraklaşmasıdır.
Her mucize, bir farkındalık anıdır.
Bir bakışın, bir dokunuşun, bir nefesin bile kutsallığını fark ettiğinde;
zaman yavaşlar, mekân genişler ve evrenin kalbiyle aynı ritimde nefes aldığını hissedersin.
Mucize, ilahi sistemin görünür hâlidir;
her şeyin birbiriyle kusursuz uyum içinde işlediğini sana hatırlatır.
Mucizelerin hayatına girmesi sihirle değil, illüzyonların çözülmesiyle olur.
Zihnin çatışmaları durduğunda, içsel huzur sessizce yükselir.
O huzurda mutluluk, güven ve teslimiyet kendiliğinden doğar.
İnsan, artık dışarıda aramayı bırakır;
çünkü bilir ki her mucize, kendi içinin derinliğinde saklıdır.
Mucize, hatırlamaktır.
Kendini, sevgiyi, ışığı ve birliği yeniden hatırlamak…
Ve hatırladığında fark edersin ki,
evrenin her nefesi, her anı, her karşılaşması,
seninle konuşan bir mucizedir.
Motto: “Mucize, hatırladığında başlar.”