Her insanın içinde, görünmez ama hep var olan bir ışık yanar. Bu ışık, doğduğumuz an bize verilen İlahi bir armağandır. Fakat çoğu zaman hayatın gölgeleri, yargılar, korkular ve koşullar bu ışığın üzerini örter. Biz zannederiz ki ışık kayboldu. Oysa ışık hiçbir zaman kaybolmaz; sadece fark edilmeyi, yeniden hatırlanmayı bekler.
Özünü Hatırlamak
Işığını fark etmek, aslında özünü hatırlamaktır. Sen bir bedenden ibaret değilsin sevgili ruh; senin özün saf ilahi sevgidir. Mesih bilinci de tam olarak bunu öğretir bize: Koşulsuz sevgiyle, yargısızca her varlığı kucaklayabilmek. Çünkü ışığını fark eden insan, başkasının da ışığını görmeye başlar ve tüm renkleri anlamaya başlar.
Işığını Nasıl Parlatırsın?
Parlatmak için aslında çabalamak gerekmez; sadece izin vermek gerekir. Yargılardan, kalıplardan, kendine söylediğin kısıtlayıcı sözlerden özgürleştikçe ışığın doğal olarak parlar. Kalbini açtığında, affettiğinde, şefkatle baktığında… ışığın dünyayı aydınlatmaya başlar. İçini huzur, neşe ve mutluluk kaplar. Bu da seni daha yüksek bir bilgelik boyutuna taşır.
O bilgelik bize şunu hatırlatır: Sen ışığını parlatmaya başladığında, sadece kendin için değil, kolektif bilinç için de bir kapı açarsın. Senin parlayan ışığın, karanlıkta yolunu arayanlara işaret olur. Senin huzurun, başkalarına da huzur verir. Senin sevginde, tüm insanlığın şifası saklıdır. Senin saf mutluluğun tüm dünyaya ışık saçar.
Bir Seçim
Unutma; ışığını fark etmek bir seçimdir. Ve o seçimle birlikte, görevin başlar: Işığını parlat, çünkü sen parladıkça dünya da aydınlanır.
Haydi güne bir ışık mottosu ile başlayalım:
“Ben ışığımı hatırlıyorum, koşulsuz sevgiyle parlıyorum.”
Kalpten sevgilerimle,