Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Alime Tokgöz  - Aile Danışmanı
Köşe Yazarı
Alime Tokgöz - Aile Danışmanı
 

“Mutlu Evlilik” Bir Masal mı, Yoksa Emek mi?

Mutlu Son'un Perde Arkası ​Çoğumuz, çocukluğumuzdan beri bize anlatılan o masalların son cümlesiyle büyüdük: “Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar...” Peki, o masal kahramanları hiç mi kavga etmediler? Hiç mi birbirlerine küsüp ayrı odalarda oturmadılar? Ya da çocukların sorumluluğu, geçim derdi veya ailevi meseleler yüzünden hiç mi çıkmaza girmediler? ​Bugün Özgür Bakış’taki üçüncü buluşmamızda, odamın kapısını kapatıp bir aile danışmanı ve her şeyden öte bir anne olarak sizlerle dertleşmek, o çok merak edilen “Mutlu Evlilik” kavramının tozunu almak istiyorum. ​Mutlu Evlilik: Sorunsuz Bir Ütopya Değil ​Gelin önce ne olmadığını konuşarak başlayalım, çünkü en büyük hayal kırıklıklarını burada yaşıyoruz. Danışanlarımın gözlerinde sıkça gördüğüm o yorgunluğun sebebi genellikle şu inanç oluyor: “Eğer gerçekten mutlu olsaydık, hiç sorun yaşamazdık.” Oysa bu, aşkın değil, olsa olsa bir ütopyanın tanımıdır. Mutlu evlilik demek; kusursuz, gürültüsüz, sorunsuz, “dikensiz gül bahçesi” kıvamında bir ilişki demek değildir. Sosyal medyadaki o “mükemmel” karelere aldanıp kendi evliliğinizi hırpalamayın. Gerçek hayatın filtresi yoktur. Gerçek hayatta yorgunluklar, yanlış anlaşılmalar ve bazen “Acaba yanlış mı yaptım?” dediğimiz anlar vardır. ​Evliliğin Sırrı: Çaba ve Sırt Sırta Durmak ​Peki, o zaman nedir bu “Mutlu Evlilik”? Gerek mesleki okumalarım, gerekse 24 yıllık annelik serüvenimde üç evladımla büyürken hayatın içinde biriktirdiğim deneyimler ve seans odasındaki şahitliklerim bana şunu öğretti: Mutlu evlilik; farklı duygu ve düşüncelere, bambaşka aile kültürlerinden gelmiş olmaya rağmen, birbirini anlamaya ve o farklılıklar arasında bir “köprü” kurabilmeye çalışan iki insanın bitmeyen çabasıdır. Dikkat ederseniz “çaba” diyorum, “şans” değil. Evlilik, iki “aynı” insanın yan yana durması değil, iki “farklı” insanın sırt sırta verebilmesidir. ​Algılarımız, olayları yorumlama şeklimiz bizi biz yapan şeylerdir. Eşiniz olaylara sizin pencerenizden bakmıyor olabilir. Zaten evliliğin en büyük sınavı da burada başlar: Onu değiştirmeye çalışmak yerine, onun penceresinden manzarayı görmeye çalışmak... ​Mutlu çiftler, sorun yaşamayanlar değil; sorun yaşadıklarında “Biz şimdi birbirimize mi düşman olacağız, yoksa soruna karşı takım mı olacağız?” diyebilenlerdir. Sorumlulukları bir yük gibi değil, bir hayat ortaklığı bilinciyle paylaşabilenlerdir. ​Kendinize Sormanız Gereken Üç Soru ​Şimdi durup, o en sevdiğiniz kahvenizi yudumlarken kendinize şunları sormanızı istiyorum: ​Eşinizle yaşadığınız bir tartışmada, amacınız “haklı çıkmak” mı, yoksa “bağ kurmak” mı?   ​İlişkinizdeki pürüzleri, halının altına mı süpürüyorsunuz, yoksa canınız acısa da konuşabiliyor musunuz?   ​Onun farklılıklarını bir tehdit olarak mı, yoksa sizi tamamlayan bir zenginlik olarak mı görüyorsunuz?   ​Krizler Bitiş Değil, Gelişim Sinyalidir ​Evlilikte zaman zaman çıkmaza girmek, yorulmak, hatta bazen uzaklaşmak son derece “normaldir”. Sorunlar, ilişkinin bittiğinin değil, gelişmesi gereken bir yer olduğunun sinyalidir. Krizler, eğer doğru yönetilirse, sizi birbirinize daha sıkı bağlayan fırsatlara dönüşür. ​Unutmayın; kusursuz insan yoktur ki kusursuz bir evlilik olsun. Zaten insanın “mükemmel” olması, doğasına aykırı bir durumdur. İnsan; daima gelişen, değişen, dönüşen ve her nefeste tamamlanmaya çalışan bir varlıktır. Mükemmeli aramaktan vazgeçtiğimizde, elimizdeki “gerçek” sevginin kıymetini daha iyi anlarız. ​Haftaya, bu köprüyü nasıl daha sağlam kurabileceğimizi konuşmak üzere… ​Sevgiyle ve farkındalıkla kalın. 
Ekleme Tarihi: 21 Kasım 2025 -Cuma

“Mutlu Evlilik” Bir Masal mı, Yoksa Emek mi?

Mutlu Son'un Perde Arkası

​Çoğumuz, çocukluğumuzdan beri bize anlatılan o masalların son cümlesiyle büyüdük: “Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar...” Peki, o masal kahramanları hiç mi kavga etmediler? Hiç mi birbirlerine küsüp ayrı odalarda oturmadılar? Ya da çocukların sorumluluğu, geçim derdi veya ailevi meseleler yüzünden hiç mi çıkmaza girmediler?

​Bugün Özgür Bakış’taki üçüncü buluşmamızda, odamın kapısını kapatıp bir aile danışmanı ve her şeyden öte bir anne olarak sizlerle dertleşmek, o çok merak edilen “Mutlu Evlilik” kavramının tozunu almak istiyorum.

​Mutlu Evlilik: Sorunsuz Bir Ütopya Değil

​Gelin önce ne olmadığını konuşarak başlayalım, çünkü en büyük hayal kırıklıklarını burada yaşıyoruz. Danışanlarımın gözlerinde sıkça gördüğüm o yorgunluğun sebebi genellikle şu inanç oluyor: “Eğer gerçekten mutlu olsaydık, hiç sorun yaşamazdık.” Oysa bu, aşkın değil, olsa olsa bir ütopyanın tanımıdır. Mutlu evlilik demek; kusursuz, gürültüsüz, sorunsuz, “dikensiz gül bahçesi” kıvamında bir ilişki demek değildir. Sosyal medyadaki o “mükemmel” karelere aldanıp kendi evliliğinizi hırpalamayın. Gerçek hayatın filtresi yoktur. Gerçek hayatta yorgunluklar, yanlış anlaşılmalar ve bazen “Acaba yanlış mı yaptım?” dediğimiz anlar vardır.

​Evliliğin Sırrı: Çaba ve Sırt Sırta Durmak

​Peki, o zaman nedir bu “Mutlu Evlilik”? Gerek mesleki okumalarım, gerekse 24 yıllık annelik serüvenimde üç evladımla büyürken hayatın içinde biriktirdiğim deneyimler ve seans odasındaki şahitliklerim bana şunu öğretti: Mutlu evlilik; farklı duygu ve düşüncelere, bambaşka aile kültürlerinden gelmiş olmaya rağmen, birbirini anlamaya ve o farklılıklar arasında bir “köprü” kurabilmeye çalışan iki insanın bitmeyen çabasıdır. Dikkat ederseniz “çaba” diyorum, “şans” değil. Evlilik, iki “aynı” insanın yan yana durması değil, iki “farklı” insanın sırt sırta verebilmesidir.

​Algılarımız, olayları yorumlama şeklimiz bizi biz yapan şeylerdir. Eşiniz olaylara sizin pencerenizden bakmıyor olabilir. Zaten evliliğin en büyük sınavı da burada başlar: Onu değiştirmeye çalışmak yerine, onun penceresinden manzarayı görmeye çalışmak...

​Mutlu çiftler, sorun yaşamayanlar değil; sorun yaşadıklarında “Biz şimdi birbirimize mi düşman olacağız, yoksa soruna karşı takım mı olacağız?” diyebilenlerdir. Sorumlulukları bir yük gibi değil, bir hayat ortaklığı bilinciyle paylaşabilenlerdir.

​Kendinize Sormanız Gereken Üç Soru

​Şimdi durup, o en sevdiğiniz kahvenizi yudumlarken kendinize şunları sormanızı istiyorum:

  • ​Eşinizle yaşadığınız bir tartışmada, amacınız “haklı çıkmak” mı, yoksa “bağ kurmak” mı?

 

  • ​İlişkinizdeki pürüzleri, halının altına mı süpürüyorsunuz, yoksa canınız acısa da konuşabiliyor musunuz?

 

  • ​Onun farklılıklarını bir tehdit olarak mı, yoksa sizi tamamlayan bir zenginlik olarak mı görüyorsunuz?

 

​Krizler Bitiş Değil, Gelişim Sinyalidir

​Evlilikte zaman zaman çıkmaza girmek, yorulmak, hatta bazen uzaklaşmak son derece “normaldir”. Sorunlar, ilişkinin bittiğinin değil, gelişmesi gereken bir yer olduğunun sinyalidir. Krizler, eğer doğru yönetilirse, sizi birbirinize daha sıkı bağlayan fırsatlara dönüşür.

​Unutmayın; kusursuz insan yoktur ki kusursuz bir evlilik olsun. Zaten insanın “mükemmel” olması, doğasına aykırı bir durumdur. İnsan; daima gelişen, değişen, dönüşen ve her nefeste tamamlanmaya çalışan bir varlıktır. Mükemmeli aramaktan vazgeçtiğimizde, elimizdeki “gerçek” sevginin kıymetini daha iyi anlarız.

​Haftaya, bu köprüyü nasıl daha sağlam kurabileceğimizi konuşmak üzere…

​Sevgiyle ve farkındalıkla kalın. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ozgunbakis.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.