Neden Birbirimizi Duyamıyor, Neden Bu Kadar Çabuk Öfkeleniyoruz?

Bu hafta gelen bir okur sorusu, aslında hepimizin ortak yarasına parmak basıyor: "Aile içinde artan iletişim problemleri ve öfke kontrolü zorlukları neden bu kadar çoğaldı?" Kapıdan içeri girdiğimizde ceketimizi asıyoruz ama gerginliğimizi asmayı çoğu zaman unutuyoruz.
Son dönemde danışanlarımda en sık gözlemlediğim tablo şu: Aynı çatı altında yaşayan ama birbirine "teğet geçen" hayatlar ve en ufak bir kıvılcımda parlayan öfke nöbetleri... Peki, ne oldu da sabrımız bu kadar inceldi? Gelin, bir aile danışmanı gözüyle evimizin röntgenini birlikte çekelim.
Zemindeki Çatlaklar: Aile Tipi ve Empati
İletişim, sadece konuşmak değildir; "anlaşıldığını hissettirmektir". Ancak bu zemin, her evde aynı sağlamlıkta kurulmuyor. Meselenin kökünde çoğu zaman aile yapımız yatıyor.
Eğer otoriter bir aile ikliminden geliyorsanız veya böyle bir ev kurduysanız; orada duygular konuşulmaz, bastırılır. "Sus, cevap verme!" kültürüyle büyüyen öfke, bir düdüklü tencere misali içeride sıkışır ve en zayıf anda patlar. Oysa demokratik ailelerde, "Sen bu konuda ne hissediyorsun?" sorusu sorulur. Duygunun ifade bulduğu yerde öfke, yıkıcı bir silaha dönüşmez.
Tabii sadece aile tipi değil; ekonomik kaygılar ve yaşam mücadelesi de ebeveynlerin "tahammül kotasını" dolduruyor. Zihin ekonımik kaygıların ve aile sorumlulukların ağırlığı ile, çocuğun veya eşin duygusal ihtiyacını "şımarıklık" veya "fazlalık" olarak görebiliyor. Buna bir de her bireyin doğuştan getirdiği farklı kişilik örüntülerini ekleyin; tez canlısı, içe dönüğü, mükemmeliyetçisi... Birbirimizin "kullanma kılavuzunu" okumadığımızda, çatışma kaçınılmaz oluyor.

Modern Zamanın Zehri: Hız ve Ekranlar
Ama sorun sadece bunlar değil. Eskiden de ekonomik krizler vardı, eskiden de kuşak çatışmaları vardı. Bugün durumu "dayanılmaz" kılan şey, çağımızın hastalığı: Hız ve Ekran Zehirlenmesi.
Artık her şeye bir "tık" ile ulaşıyoruz. Videoları hızlandırarak izliyor, cevapları anında istiyoruz. Beynimiz bu hıza o kadar alıştı ki, "yavaşlığa" tahammülümüz kalmadı. Oysa insan ilişkileri yavaştır. Bir çocuğun derdini anlatması, bir eşin gününü paylaşması zaman alır. Biz ise o "yavaş" anlarda hemen sıkılıyor, elimizdeki telefonlara sığınıyoruz.
İşte öfke tam burada devreye giriyor. Siz eşinize bir şey anlatırken o telefona bakıyorsa (buna literatürde Phubbing diyoruz), beyniniz bunu "Önemsizim" olarak kodlar. Ve unutmayın: Duyulmayan insan bağırır. Evdeki öfke patlamalarının çoğu, aslında "Lütfen beni gör, beni duy!" diyen bir yardım çığlığıdır. Ekranlar aramıza girdikçe, birbirimizin gözündeki o "bağ kurma" ışığını kaybediyoruz.
Peki, Ne Yapmalı?
Evde Uygulanacak Pratik Reçeteler
Bu yangını söndürmek ve o sıcak yuvayı tekrar inşa etmek imkansız değil. İşte evinize şifa olacak pratik adımlar:
- "Mola" Yöntemini Doğru Kullanın (Trafik Işığı Tekniği): Öfke, bir sel gibidir; geldiğinde önüne ne katarsa götürür. Tartışma alevlendiğinde, nabzınızın yükseldiğini hissettiğiniz an (Kırmızı Işık), "Şu an seni kırmak istemiyorum, 15 dakika mola verelim" deyin. Ortamdan uzaklaşın, elinizi yüzünüzü yıkayın. Ancak (Yeşil Işık) sakinleşince mutlaka konuya geri dönün. Bu, kaçmak değil, ilişkiyi korumaktır.
- Ekranlara "Sınır", Gözlere "Özgürlük" Tanıyın: Evde "kutsal alanlar" oluşturun. Akşam yemeği masası ve yatak odası, telefonların giremediği bölgeler olsun. Günde sadece 20 dakika, telefon olmadan, göz teması kurarak yapılan sohbet, birçok terapiden daha etkilidir.
- "Sen" Dili Yerine "Ben" Dili: Suçlamak, öfkeyi körükler. "Hep bağırıyorsun, beni hiç anlamıyorsun!" demek yerine (Sen dili); "Sesin yükseldiğinde korkuyorum ve kendimi değersiz hissediyorum" (Ben dili) diyerek kendi duygunuzu paylaşın. Savunmaya geçen insan saldırmaz, anlayan insan sarılır.
- Duygusal Banka Hesabını Doldurun: Gün içinde birbirinize yapacağınız küçük jestler, takdir sözleri veya bir "Nasılsın?" mesajı, ilişkinizin duygusal hesabına yatırımdır. Kriz anlarında bu birikmiş krediyi kullanırsınız.
Sevgili okurlarım, evimiz savaş cephesi değil, yaralarımızın sarıldığı yerdir. Hız çağının rüzgarına kapılıp birbirimizi kırmayalım. Bugün eve gittiğinizde wifi’yi değil, gönül bağınızı açın. Göreceksiniz, öfke yerini huzura bırakacak.
Sevgiyle ve farkındalıkla kalın...
Alime Tokgöz
