Kırık Aynalar ve İçimizdeki Yankı
Kırık aynaların ardında gizlenen hakikat, insanın yeniden başlayabilme kudretidir; bağımlılıklardan özgürlüğe giden yol ise kalbin derinliklerindeki sükûnettir.

Hayat, bazen elimizdeki aynayı yere düşürür; parçalanır, bin bir yansıma çıkar önümüze. Her bir parçada kendimizi görürüz, bazen korkuyla, bazen umutla… O kırık aynalar, aslında bize içimizdeki dağınıklığı gösterir.
İnsan, güven duygusunu yitirdiğinde dışarıda arar dayanağı. Bir sigara, bir telefon, bir dost sohbeti… Ama hakikatte o boşluğu dolduracak olan şey, içimizin derinliğinde bekleyen sükûnettir. Rabbimizin kalbimize fısıldadığı “Ben yanındayım” sesidir.
Bağımlılık, ister bir nesneye, ister bir insana olsun; insana kendisini unutturur. Özgür olduğunu sanırken aslında zincirlerle kuşatılır. Oysa gerçek özgürlük, nefsin esaretinden sıyrılıp iradenin ipini tekrar eline almaktır.
Bir anne çocuğuna nasıl şefkatle sarılırsa, biz de kendi ruhumuza öyle yaklaşmalıyız. Yargılamadan, suçlamadan… “Evet, düştüm ama kalkabilirim” diyerek. Çünkü insana verilen en büyük hediye, yeniden başlayabilme kudretidir.
Kırık aynaların ortasında yürürken ayağımız acıyabilir, canımız yanabilir. Fakat her adımda biraz daha öğreniriz: Acı, bizi pişiren; düşüş, bizi olgunlaştıran; sabır ise bizi yücelten sırdır.
Ve gün gelir, o kırık aynalar birleşir; tek ve berrak bir yüz olur karşımızda. İşte o zaman anlarız ki zincirlerimiz sandığımız kadar güçlü değilmiş; asıl güç, kalbimizin derinliklerinde saklıymış.