Modern toplumlarda bireyin değer algısı, giderek ölçülebilir çıktılara indirgenmiştir. Akademik başarı, mesleki statü, dijital görünürlük ve sosyal medya etkileşimleri, bireyin özdeğerini belirleyen göstergelere dönüşmektedir. Bu durum, genç kuşaklarda sessiz bir psikososyal baskı yaratmakta; “değerli olmak için kusursuz olma” zorunluluğunu içselleştiren birey profilleri ortaya çıkarmaktadır.
Oysa kusursuzluk ideali, insan doğasına aykırıdır. İnsan, hata yapabilen, öğrenen, dönüşen bir varlıktır. Ancak toplumsal sistemin başarı odaklı yapısı, bireyi sürekli performans göstermeye zorlayarak içsel bir tükenmişliğe sürüklemektedir. Bu dinamik, psikolojik düzeyde “koşullu özdeğer” dediğimiz bir kavramı besler: birey, yalnızca başardığında sevildiğine, ancak “iyi” olduğunda kabul gördüğüne inanmaya başlar.
Danışan gözlemlerim, bu duygusal kalıbın çoğunlukla çocuklukta, iyi niyetli fakat farkında olmayan ebeveyn tutumlarıyla şekillendiğini göstermektedir. “Sana güveniyorum ama bu notlarla olmaz.”, “Biraz daha çalışırsan mükemmel olacaksın.” gibi ifadeler çocuğa destek amacıyla söylense de, alt metin çoğu zaman şu mesajı taşır: “Olduğun halinle yeterli değilsin.”
Bu tür mesajlar, zamanla çocukta yetersizlik duygusu, kaygı temelli motivasyon ve sürekli onay arayışına dönüşür. Sonuç olarak, çocuk ne kadar başarılı olursa olsun içsel olarak “tam” hissedemez. Çünkü başarı, sevginin ön şartı haline gelmiştir.
Toplumsal ölçekte bu durum, bireysel bir sorundan çok daha fazlasıdır. “Mükemmellik kültürü” yalnızca bireyi değil, aile sistemlerini de baskı altına alır. Ebeveyn, çocuğunun başarısıyla kendi ebeveynlik yeterliliğini ölçer hale gelir; böylece hem ebeveyn hem çocuk üzerinde görünmez bir yük oluşur.
Ebeveynlere Küçük Hatırlatmalar
-
Koşulsuz sevgiyi davranışla gösterin.
Çocuğunuzun değeri, başarısına değil varlığına bağlı olduğunu davranışlarınızla hissettirin. Başarısızlık anlarında sergilediğiniz tutum, çocuğun kendi özdeğer algısını doğrudan şekillendirir. -
“Seninle gurur duyuyorum” cümlesini yalnızca sonuçlara bağlamayın.
Sadece yüksek not aldığında değil; çabaladığında, dürüst davrandığında veya denemekten korkmadığında da takdir edin. Bu, içsel motivasyonu besler. -
Kıyaslamadan kaçının.
Her çocuk farklı bir gelişim çizgisine sahiptir. Kıyas, çocuğun kendine dair güvenini zedeler ve mükemmeliyetçi bir rekabet kültürünü erken yaşta içselleştirmesine yol açar. -
Hataları öğrenmenin doğal parçası olarak tanımlayın.
“Yanlış yapabilirsin, bu öğrenmenin bir parçası.” mesajı, çocuğun psikolojik dayanıklılığını artırır. Hata, utanç değil gelişim fırsatı olarak görülmelidir. -
Kendi kusursuzluk algınızı fark edin.
Çocuğunuza yansıttığınız beklentiler, çoğu zaman kendi çocukluk deneyimlerinizin uzantısıdır. Kendi “kusursuz olma” baskınızla yüzleşmek, ebeveynlikte en güçlü farkındalıklardan biridir. -
Dijital dünyadaki görünürlük baskısına dikkat edin.
Sosyal medyada başarı hikâyeleriyle çevrili çocuklar, görünür olmayı değerli olmakla eşleştirebilirler. Gerçek başarıyı, sosyal onaydan ayırmak ebeveynin rehberliğinde mümkündür.
Gerçek değer, üretkenlik ya da kusursuzlukla değil, insan olma haliyle ilgilidir. Kusurlu, eksik ve bazen kararsız olmak; gelişimin doğal bir parçasıdır.
Bir çocuk, “Olduğum halimle seviliyorum.” duygusunu içselleştirdiğinde, yalnızca özgüvenli değil, aynı zamanda sağlıklı ilişkiler kurabilen bir yetişkine dönüşür.
