"Yarın başlarım.”
“Biraz daha vaktim var.”
“Önce şunu yapayım, sonra ona bakarım.”
Hepimizin hayatında defalarca kurduğu cümleler bunlar. Basit bir alışkanlık gibi görünen erteleme, aslında hayatımızın en sinsi zaman hırsızlarından biri. İlginçtir ki çoğu zaman ertelenen şeyleri yapacak gücümüz, vaktimiz ve imkânımız vardır; fakat zihnimiz kısa süreli rahatlamayı uzun vadeli kazanca tercih eder.
Ertelemenin Psikolojisi
Psikologlara göre erteleme, tembellikten çok kaygının bir sonucu. Başarısızlık korkusu, mükemmeliyetçilik ya da kontrol edilemeyen stres, kişiyi bilinçsizce “sonra yaparım” cümlesine iter. Yani mesele çoğu zaman istememek değil, içten içe korkmaktır.
Bir projeyi teslim edememe kaygısı, sınava hazırlanmada duyulan başarısızlık endişesi veya mükemmel bir sonuç elde edememe korkusu… Tüm bu sebepler, insanı konforlu ama aldatıcı bir bekleyişe sürükler.
Bedeli Ne?
Ertelemenin faturası sandığımızdan daha ağırdır.
- Son dakikaya sıkışan işler, panik ve hata riskini artırır.
- “Bir türlü bitiremiyorum” duygusu özgüveni zedeler.
- Zaman elimizden sessizce kayar ve geriye pişmanlık kalır.
Bugün yapılabilecek bir işin yarına kalması, aslında yaşamın temposunu bizden çalar.
Çözüm Mümkün mü?
Elbette. Erteleme alışkanlığı bir kader değildir. Küçük adımlar ve basit yöntemlerle bu kısır döngü kırılabilir:
- Büyük işleri küçük parçalara bölmek: Küçük adımlar, zihni “başlanabilir” hale getirir.
- Gerçekçi takvimler yapmak: Ulaşılabilir hedefler, kaygıyı azaltır.
- Kendine destek olmak: İç sesin sürekli eleştiren değil, motive eden bir tonda olması gerekir.
Unutmamak gerekir ki, “başlamak” çoğu zaman işin yarısıdır.
Son Söz
Zaman, sessiz ama en acımasız hırsızdır. Onu ertelemelere teslim etmek, hayatımızdan çalınan en değerli şeydir. Belki de bu satırları okurken ertelediğiniz bir iş aklınıza geldi. O halde durmayın, küçük bir adımla başlayın. Çünkü yarın değil, bugün başlanan her iş geleceğin özgüvenini inşa eder.