Başarı adım atmakla başlar, sabırla kavrulur, tevekkül ile gerçekleşir.
Ahmet, 35 yaşında, kariyer basamaklarını hızla tırmanan, saygın bir finans uzmanıydı. Hayatı, Excel tabloları, yatırım portföyleri ve bitmek bilmeyen toplantılardan oluşan bir düzen içinde akıp gidiyordu. Ta ki, şirketin küçülme kararı ona kadar gelene dek...
O gün, ofisten çıkarken elinde tuttuğu karton kutunun ağırlığı, yalnızca eşyalarının değil, bir anda yok olan gelecek güvencesinin ve özgüveninin de ağırlığıydı.
Düşüşün Ardındaki Fırsat
İlk haftalar "Bu bir fırsat olabilir," diyerek geçti. O firmada çalışırken gelen müşterilerin ona yaptığı iş tekliflerini düşündü. Kariyerindeki ışık o işten çıkınca sönmüşçesine başvurduğu kapılar yüzüne kapandı.
Pes etmedi; CV’sini güncelledi, deli gibi iş aradı. Öyle ki alanı olmayan işleri bile yapmaya gönüllüydü. Geçindirmesi gereken bir ailesi vardı ve evin giderleri onları her geçen gün daha da dibe sürüklüyordu.
Ancak “tecrübeli” olmanın bu sefer aleyhine işlediğini fark etti. Yaşı nedeniyle işe alınmıyordu. Herkes daha genç ve tecrübeli birilerini arıyordu. Nasıl mümkünse...
Karanlığın İçinde Bir Soru
Aylar geçtikçe iş arama serüveni daha da hüsrana uğruyordu. “Biz sizi ararız” sözü hiçbir zaman gerçekleşmiyordu.
Eve gelen kırmızı boyalı evrak zarfları, banka ekstreleri ve ödenmeyen faturalar birikmeye başladı.
Ahmet, hayatında ilk kez, çaresiz ve yetersiz hissetmenin boşluğuna düşmüştü. Bunu tüm hücrelerinde hissediyordu.
Bir sonbahar akşamı, cebindeki son parayla düşünmek için bir kafeye girdi.
Zihninde dönüp duran borçlar, o kapıdan içeri girdiğinde dışarıda kalmıştı.
Sıcak bardağını avuçlarken, camdan dışarıyı izledi. İnsanlar koşturuyor, hayatlarına devam ediyorlardı.
O ise bu koşuşturmanın tam ortasında, bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyordu.
O anda kendine basit ama hayatını değiştirecek bir soru sordu:
“Ben, en iyi neyi yapabiliyorum?”
Yeniden Doğuş
Cevap, yıllardır yaptığı işin ta kendisiydi: Para yönetmek, piyasaları analiz etmek, görünmeyen fırsatları görmek.
Bu bir kıvılcımdı. O andan itibaren, 4-5 saatlik uykuyla, günde neredeyse 18 saati borsa grafiklerine, finansal raporlara, makalelere ve haberlerin satır aralarına adadı.
Odası, kâğıt yığınları ve ekran ışığından ibaret bir savaş alanına dönüştü.
Ancak parlak bir strateji, sermaye olmadan bir hiçti.
Bankalar bloke koymuştu.
Yapabileceği tek şey vardı: Yardım istemek.
Birkaç yakın arkadaşına gitti, durumunu anlattı.
Tüm borçlarını 6 ay sonra ödemek koşuluyla, son bir şans için borç para istedi.
Bazıları vermedi, bazıları ise birikimini arkadaşına sundu.
Ahmet burada arkadaşlarını da tanımış oldu. Boşuna dememiş atalarımız:
“İyi dost kara günde belli olur.”
Sabır ve Strateji
Arkadaşlarından topladığı para, riskli bir hamleydi.
Ama artık geri dönüş yoktu.
Önce borç aldığı paranın bir kısmıyla kredi kartı borçlarını ödedi ve hesaplarını açtırdı.
Kalan parayı haftalarca yaptığı analizlerin sonucunda güvendiği birkaç hisse senedine, altına ve gümüşe yatırdı.
Bu süreçte ailesini ihmal ettiğinin farkındaydı.
Ancak eşi Elif, onun en büyük destekçisi olmuştu.
"Ben sana inanıyorum," cümlesi, Ahmet için en değerli yatırımdı.
Zafere Giden Yol
İlk haftalar dalgalı geçti.
Bazen küçük kazançlar, bazen can sıkıcı düşüşler...
Ahmet, panik yapmadı.
Stratejisine sadık kaldı.
Üç ayın sonunda, borç aldığı ana parayı çıkarmayı başardı.
Altıncı ayın sonunda hem tüm borçlarını ödemişti hem de elinde borç aldığı miktarın iki katı para vardı.
Bir yılın sonunda ise, insanların yatırım tavsiyesi almak için kuyruğa girdiği, şirketlerin özel danışmanlık teklif ettiği bir isim haline gelmişti.
O kahvede, cebindeki son parayla içtiği o kahve, aslında bir son değil, en büyük başlangıcın ilk adımı olmuştu.
Kıssadan Hisse
Ahmet’in hikayesi bize gösteriyor ki, gerçek başarı filizleri çoğu zaman hayatın en sert ve en karanlık topraklarında filizlenir.
Suyun dibine vurmadan, yüzeye çıkacak gücü içimizde bulamayız.
Rahatlık ve konfor alanı, bizi hayata bağlayan ama aynı zamanda hareketsiz bırakan bir örtüdür.
Oysa başarı, mücadeleyi, sabrı ve en önemlisi, konfor alanının dışına atılan o ilk cesur adımı sever.
Tevekkül ve Emek
Kulunun başarıya ulaşması ancak Allah’ın dilemesiyle mümkündür.
Allah kullarına tevekkülü tavsiye etmiştir.
Tevekkül, oturup kaderi beklemek değil; tüm gayreti göstermek, tüm mücadeleyi vermek, aklı ve yeteneği sonuna kadar kullanmak, ve ancak ondan sonra sonucu Allah’a bırakmaktır.
Ahmet, gece gündüz çalışarak sebeplere yapıştı ve sonucu Allah’a havale etti.
Çaba başarıyı, sabır ise erdemi doğurur.
Sonunda gösterdiği azim, onu sadece maddi bir kazanca değil, ruhsal bir olgunluğa da taşıdı.
Yani; başarmak için önce harekete geçmek, stratejimizi belirlemek ve yüreğimizi tevekkülle doldurup yola devam etmek gerekir.
