Bir çocuk… Sözcüğün içine sığmayan bir evren.
Küçük eller, büyük hayaller; minicik bir kahkaha ama koca bir anlam taşır.
Bir yetişkin, dünyayı kelimelerle anlatır; bir çocuksa oyunla. Oyun, çocuğun dilidir; sözcükleri, duyguları, korkuları ve umutları oradadır. İhtiyaçlarını dışa vurma biçimidir aynı zamanda. Bu yüzden oyun sadece “zaman geçirme” değildir; bir çocuğun kendini inşa etme biçimidir.
Oyun: Çocuğun Dili ve Kimliği
Psikoloji bilimi bize çok net bir şey söyler: Bir çocuk oyunda kim olmak istiyorsa odur.
Piaget, çocuğun bilişsel gelişiminde oyunun yapıtaşı olduğunu; Erikson ise kimlik gelişiminin oyunla beslendiğini vurgular.
Çocuk, oyunla dünyayı değil; önce kendini keşfeder.
Bir oyuncak bebek sadece plastik bir nesne değildir — bazen annedir, bazen öğretmen, bazen de çocuğun iç dünyasındaki güven duygusunun temsili.
Bir oyuncak araba hız değil, kontrol etme ihtiyacının yansımasıdır.
Oyunla Şifa Bulan Duygular
Oyun, çocuğun duygusal yaralarını onaran, kaygılarını güvenli biçimde dışa vurduğu bir alandır.
O yüzden iyi bir gözlemci, bir çocuğun oyununa bakarak onun ruh halini anlayabilir.
Okul öncesi dönemde oyun, öğrenmenin en güçlü biçimidir.
Çocuk, masa başında değil, hareket ederek, dokunarak, hissederek öğrenir.
Oyun, Sosyal ve Duygusal Gelişimin Kalbidir
Bir topu paylaşmak, sırayla oynamak, kazanmayı ve kaybetmeyi deneyimlemek…
Bunların her biri sosyal-duygusal gelişimin temel taşlarıdır.
Oyun, çocuklara “kurallar” kadar “duygular” da öğretir.
Bir oyunda sıra bekleyen çocuk, sabretmeyi öğrenir; kaybettiğinde üzülmeyi, ama yeniden denemeyi de.
Bu yüzden oyunun olmadığı bir eğitim, toprağı susuz bırakmak gibidir.
Oyun Bir Değerlendirme Aracıdır
Oyun; sadece eğlenceli bir etkinlik değil, aynı zamanda bir değerlendirme aracıdır.
Bir çocuk oyun sırasında konuşmaz ama eylemleriyle “konuşur”.
Oyun terapisinde kullanılan semboller, çocuğun iç dünyasının aynası gibidir.
Bu aynaya dikkatle bakmak, sadece çocuğu anlamak değil, ona dokunabilmektir.
Çünkü bazen bir oyuncak bebekle yapılan kısa bir diyalog, saatlerce yapılan bir konuşmadan daha fazla şey söyler.
Çocuğun Oyununa Saygı Duymak
Ama en önemlisi şu: Çocuğun oyununa saygı duymak.
Oyununa müdahale etmek değil, yanında olmak gerekir.
Çocuğun dünyasına girmek için kapıyı zorlamak gerekmez; o kapı zaten oyunun içindedir.
Yetişkin olarak yapmamız gereken tek şey, o kapıdan “acele etmeden” geçmek.
Bir çocuğun kurduğu kuleyi düzeltmek değil, onun yıkıldığında ne hissettiğini anlamak…
İşte gerçek rehberlik, tam olarak budur.
Oyun: “Ben Varım” Demenin Yolu
Oyun, bir çocuğun “ben varım” deme biçimidir.
Bu yüzden her topun zıplaması, her kuklanın konuşması, her çizilen evin içinde bir “benlik” filizlenir.
Biz yetişkinler, bazen bu oyunları “küçük şeyler” sanırız;
Oysa çocuklar, o küçük oyunların içinde büyük bir hayat provası yaparlar.
Ve belki de çocuklardan öğrenmemiz gereken en güzel şey şudur:
Bir oyun bitse de, oynama isteği bitmez.
