Toplum veya kendi iç sesimiz tarafından bize sürekli “güçlü ol”, “güçlü görün” gibi cümleler telkin edilir.
Gerçekten güçlü olmak veya güçlü olmaya çalışmak bir güç müdür?
Yoksa içten çöküşün bir başlangıcı mıdır?
Güçlü Kalma Çabası ve Bastırılan Duygular
Güçlü görünme çabası çoğu zaman toplumsal baskılardan doğar. Özellikle bilinç seviyesi düşük toplumlarda sürekli telkin edilen “güçlü olmak zorundasın” sesi, bireyin içten çöküşünün başlangıcına sebebiyet verir.
Birey, toplumsal kabul veya övgü için güçlü görünmeyi önemli bir nitelik varsayar. Sırf güçlü görünmek için yaşaması gereken duyguları yaşamaz; onları baskıladıkça baskılar, iter ve sıkıştırır.
Belli bir zaman sonra bastırdığı duygular artık kabına sığmaz olur, taşar — ve bu taşkın yıkıcı bir etkiye sahiptir. Bu durumu kartopunun çığa dönüşmesine benzetebiliriz. Bastırdığımız her duygu yamaçtan aşağı yuvarlanan bir kartopuna benzer. Kartopu yamaçtan yuvarlanırken geçtiği yerlerdeki karı da kendine ekler ve büyük bir çığ olur.
Bastırdığımız duygular da ilk başta küçük görünseler de, bir zaman sonra olumlu olumsuz bütün duyguları kendisine katar ve insanı etkisi altına alır.
Bastırdığımız her duygunun günü gelince esiri oluruz.
Toplumsal Normlar ve Bastırılan Benlik
Bastırılan duyguların çoğu, toplumsal normlardan oluşur. Süperego, İd’in yaşamak istediği duyguları “elalem ne der” safsatasıyla baskılar. Ego aradaki dengeyi sağlayamaz ve yaşanması gereken duygular yaşanmadan bastırılır.
Yaşanmamış her duygu, duygusal çöküşümüze bir tuğla ekler.
Örnek verecek olursak; birbirinden yeni ayrılmış bir çifti ele alalım.
Kadın, yaşanması gerektiği gibi duygularını yaşar — acısını, üzüntüsünü, kederini...
Erkek ise arkadaşlarıyla eğlenceye çıkar, hiçbir şey olmamış gibi davranır ve yaşaması gereken duyguları baskılar.
Erkek hayatından çok memnun görünse de kadının hayatı pek de yolunda gitmemektedir.
Bir müddet sonra kadın toparlanmaya başlar. Yaşanması gereken duygular yaşanmış, acı çekilmiş ve geleceğe bakmanın zamanı gelmiştir.
Fakat aynı durum erkek için geçerli değildir.
Erkek, bir müddet sonra bastırdığı duyguların istilasına uğramıştır. Zevkle yaptığı şeylerden zevk almamaya başlamıştır. Olumsuz duygu ve düşünceler dört bir yanını sarmıştır ve kendini zifiri karanlık bir kuyuda kimsesiz hisseder.
Bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatması çok daha güç olmuştur.
Gerçek Güç: Duygularını Yaşayabilmek
Örnekte de görüldüğü gibi yaşanması gereken her duygu o an yaşanmalı.
Acı çekmek gerekiyorsa çekilmeli, mutlu olmak lazımsa olunmalı, ağlamak gerekiyorsa ağlanmalı, kahkaha atmak gerekiyorsa atılmalı.
Birileri tarafından takdir edilmek için, sosyal açıdan kabul edilebilmek uğruna duygusal çöküşünüze zemin hazırlamayın.
Unutmayın:
Her zaman güçlü olmak zorunda değiliz.
