Hayatta hepimizin bir şeye bağlanma ihtiyacı vardır: bir projeye, bir alışkanlığa, bir rutine, hatta bir düşünceye… İnsan doğası gereği kendini bir şeylere ve birilerine bağlama ihtiyacı hisseder. Ancak unutmamamız gerekir ki bazı bağlar bize güç verirken, bazıları görünmez zincirlere dönüşebilir. İşte tam da bu noktada şu soruyu kendimize sormalıyız: “Ben sağlıklı bir bağlılık mı geliştiriyorum, yoksa bağımlılığın tuzağına mı düşüyorum?”
Bağlılık: Güç Veren Bağ
Sağlıklı bağlılık, özgürlüğü yok saymaz. Bağlı olduğumuz şey bize güç katar, bizi besler ve motive eder. Kendi sınırlarımızı ve kimliğimizi korumamıza izin verir.
Bir spora, bir hobiye ya da bir projeye düzenli bağlılık, yalnızca gelişim sağlamaz; aynı zamanda kişiye disiplin ve yaşamına anlam da kazandırır. Bu tür bağlar bireyi hem güvenli hem üretken kılar.
Bağlılıktaki temel düşünce şudur:
“Bu bana güç katıyor.”
Bağımlılık: Sessiz Zincirler
Bağımlılık ise bambaşka bir gerçekliktir. Onsuz yapamayacağımızı düşündüğümüzde, kaygı ve korku hayatımızı yönetmeye başlar.
Bağımlılığın temel düşüncesi şudur:
“Onsuz yapamam.”
Bir alışkanlık ya da davranışın hayatı kontrol etmeye başlaması, özgürlüğü kısıtlaması ve kişiyi sürekli eksiklik duygusuna sürüklemesi bağımlılığın en tipik işaretlerindendir. Bağımlılık, insanı güçsüzleştirir ve yaşam enerjisini tüketir.
Kendimize Sorulması Gereken Sorular
Bazen bu farkı görmek kolay olmayabilir. İşte yol gösterici bazı sorular:
- Bu bağlılık bana özgürlük veriyor mu, yoksa beni kısıtlıyor mu?
- Kendim olarak var olabiliyor muyum, yoksa kaygı içinde mi yaşıyorum?
- Bu bağ beni büyütüyor mu, yoksa küçültüyor mu?
Gerçek bağlılık köklendirir, kanat açtırır. Bağımlılık ise önce özgürlüğü alır, sonra yaşam enerjisini yavaş yavaş tüketir.
Asıl cesaret, hangi bağın içinde olduğumuzu fark edebilmektir.
Çünkü bazı bağlar güç verir, bazıları ise sessiz bir kafese dönüştürür.