Her öğretmenin hafızasında özel bir yeri olan öğrenciler vardır. Kimi ders boyunca pırıl pırıl gözleriyle tahtaya bakar, kimi sürekli defterine bir şeyler çizer, kimi de hiç bitmeyen meraklarıyla soru sorar. İşte o hayallerin, kâğıttan taşarak gökyüzüne uzandığı yerdir TEKNOFEST.
Geçen yıl sınıfımdaki öğrencilerimden Mehmet, bana defalarca aynı soruyu sordu:
“Öğretmenim, roket nasıl çalışır?”
Basit bir merak gibi görünen bu sorunun ardında aslında kocaman bir tutku gizliydi. O tutku, günler süren deneyler, başarısızlıklar ve yeniden denemelerle bir projeye dönüştü. Festival günü küçük roketleri gökyüzüne yükseldiğinde, aslında kendi özgüvenleri de havalanıyordu. Mehmet’in gözlerindeki ışığı, hiçbir ders kitabı öğretemezdi.
Bir diğer öğrencim Elif ise resim yapmaya âşıktı ama teknolojiye hep mesafeli durmuştu. TEKNOFEST’in “Teknolojik Tasarım” kategorisine katıldığında, kültürünü ve hayallerini desenlerle insansız hava aracına işledi. O an anladı ki teknoloji sadece kodlar ve sayılardan ibaret değil; hayalleri taşıyan bir köprüydü.
TEKNOFEST, öğretmenler için de ayrı bir okul. Çünkü bizim soyut anlatmaya çalıştığımız konular, çocukların ellerinde somut birer ürüne dönüşüyor. Bu süreçte biz de kendi yöntemlerimizi yeniden gözden geçiriyoruz. Bir eğitimci olarak, öğrencilerimin hayalleri için mücadele etme tutkusu bana mesleğimin özünü hatırlatıyor.
TEKNOFEST sadece bir festival değil, umutların buluşma noktası, geleceğin prova sahnesidir. Bir roketin göğe yükselişi, bir yazılımın çalışması ya da bir çocuğun “Ben de yapabilirim!” cümlesi… İşte bir ülkenin geleceği tam da o cümlenin içinde saklıdır.
Çünkü “Ben de yapabilirim” diyebilen her çocuk, yarının Türkiye’sine dair en güçlü umuttur..