İnsanlar dünyaya aynı koşullarda gelmez. Kiminin yolu en baştan aydınlıktır, kimininki taşlı ve engebeli. Bir çocuk kitaplarla büyürken, bir diğerinin evinde bir defter bile olmayabilir. Kimi sağlıklı bir bedenle hayata başlar, kimi daha ilk adımda engellerle mücadele eder. Ancak bütün bu farklılıklar insan olma değerini azaltmaz. Çünkü eşitlik, herkesin aynı olması değil; haklarda ortak paydada buluşmasıdır.
Eğitim bu gerçeğin en net görüldüğü alandır. Bir sınıfa girdiğinizde çocukların birbirinden ne kadar farklı olduğunu hemen fark edersiniz. Kimi okumayı erken çözer, kimi harflerle zorlanır. Kimi sessizdir, kimi çok konuşur. Kimisi matematikte başarılıdır, kimisi resimde ışıldar. Fakat bütün bu farklılıkların üzerinde tek bir gerçek vardır: Hepsinin eğitim hakkı eşittir. Öğretmenin görevi de en hızlı koşanla en yavaş yürüyeni aynı değerde görmektir.
Aile içinde de durum farklı değildir. Kardeşler arasında özellikler değişebilir. Birinin çalışkan olması, diğerinin tembel diye damgalanmasını haklı çıkarmaz. Birinin sesi güzelse, diğerinin hayalleri önemsiz sayılamaz. Gerçek eşitlik, anne babanın çocuklarına aynı sevgiyi, aynı ilgiyi gösterebilmesinde saklıdır. Çocukların karakterleri farklı olsa da aile içindeki hakları aynı olmalıdır.
Toplumsal yaşamda da eşitlik, haklarda kendini gösterir. Bir insanın dili, dini, kültürü ya da ekonomik durumu farklı olabilir. Birinin varlıklı olması, diğerinin yoksulluğunu ortadan kaldırmaz. Fakat sağlık hizmetinden, eğitimden, barınmadan ve adaletten yararlanma hakkı herkes için aynı olmalıdır. Bir çocuk sadece doğduğu mahalle yüzünden fırsat eşitsizliği yaşıyorsa, orada gerçek eşitlikten söz edilemez.
Hiç unutmam, bir spor dersinde öğrencilerden bazıları koşuyu önde bitirirken, bazıları geride kalmıştı. Tam o anda, önde gidenlerden biri geride kalan arkadaşının elini tutup “beraber bitirelim” dedi. İşte eşitlik duygusunu çocuklara kazandırmanın yolu budur: farklılıkları kabul etmek ama hakkı ve değeri aynı görmek.
Toplumun huzuru da bu anlayışla mümkündür. Her bireyin kendini güvende hissettiği, fikirlerini özgürce ifade edebildiği, hayallerinin önemsendiği bir düzen… İşte gerçek eşitlik budur. İnsanları birbirine benzetmeye çalışmak boş bir uğraştır. Asıl değer, farklılıkların içinde ortak haklarda birleşebilmektir.
Çocuklara bu bilinci aşılamak, geleceğin adil bir dünya olmasının teminatıdır. Öğretmen olarak sık sık tekrarlarım: “Eşitlik, herkesin aynı olması değil; herkesin aynı değerde görülmesidir.” Bir çocuk yeteneğiyle, bir diğeri emeğiyle, bir başkası hayaliyle değerlidir. Bu farklılıklar, eşitliği daha da güçlü kılar.
Gerçek eşitlik, hakların güvence altına alınmasıyla başlar. Sınıfta, evde, toplumda… Çünkü eşitlik, insanın doğasında değil, insanın vicdanında yeşerir.