Evlilik, iki insanın hayatlarını birleştirmesinden çok daha fazlasıdır. O, toplumun temel direği, ailenin çekirdeği ve aslında küçük bir “devlet”tir. Nasıl ki bir devletin ayakta kalması için düzen, adalet, sevgi ve sorumluluk gerekiyorsa; evliliğin de sürmesi için aynı ilkeler hayati öneme sahiptir.
Bir düşünelim: Devletin yasaları ihlal edilirse kaos doğar, güven kaybolur. Aynı şekilde, evlilikte kurallar çiğnendiğinde, saygı azaldığında, sevgi ihmale uğradığında o küçük “devlet” sarsılır. Eşler arasında adalet duygusu yoksa, kararlar tek taraflı alınıyorsa ya da haklar gözetilmiyorsa, orada huzurdan söz edilemez.
Bir ailede her birey bir görev üstlenir. Eşler, devletin kurucuları gibidir; çocuklar ise o devletin vatandaşları… Kurucular ne kadar bilinçli, merhametli ve adil olursa; o “aile devleti” de o kadar güçlü olur. Aksi hâlde, sevgi yerine çıkar, güven yerine korku, diyalog yerine sessizlik egemen olur.
Ne yazık ki günümüzde birçok evlilikte bu “yasalar” unutulmuş durumda. Evlilik, geçici bir mutluluk aracı gibi görülüyor. Oysa evlilik, karşılıklı hakların, sorumlulukların ve sabrın olduğu kutsal bir sözleşmedir. Sevgi varsa bile, adalet yoksa o sevgi uzun ömürlü olamaz. Çünkü her sevgi, adaletle korunur.
Bir eşin görevi, diğerinin hakkını gözetmek, duygusunu anlamak ve aile içinde düzeni sağlamak olmalıdır. “Evlilik devlettir” diyorsak, o zaman bu devletin yasaları da sevgiyle, anlayışla ve saygıyla uygulanmalıdır. Aksi hâlde, küçük bir ihmal büyük bir yıkıma dönüşür.
Sonuç olarak, evliliği sadece bir birliktelik değil; bir sistem, bir düzen, bir devlet olarak görmek gerekir. Ve her devletin yaşaması için en gerekli unsur adalettir. Çünkü adaletin hüküm sürdüğü her yerde huzur, sevgi ve güven büyür.
Yazar :Meryem Çelik Deder