Psikoloji eğitimine başladığım günden beri fark ettiğim en ilginç şey, insanların çoğu zaman konuştuklarını sanmaları ama aslında asıl iletişimi sessizce kurmaları oldu. Duyguların bir dili var; kelimelere ihtiyaç duymayan, çoğu zaman insanın kendi bile fark etmediği bir dil. Ben bu dili okumayı yeni yeni öğreniyorum. Sınıfta öğrendiğim teorilerle, hayatta gözlemlediğim küçük ayrıntılar birleşince, bir insanın “iyiyim” derken aslında hiç iyi olmadığı anları daha kolay fark eder oldum. Çünkü bazı duygular yüksek sesle değil, sessiz konuşuyor.
Bedenin Anlattığı Hikâyeler
Birinin omuzları yavaşça düşüyorsa, gözleri yerde dolaşıyorsa, nefesi sık sık kesiliyorsa, içindeki yükü anlatmasa da belli eder. Bir başkası hızlıca gülüp hemen konuyu değiştiriyorsa, belki gülüşünün ardında gizlediği bir kırgınlık vardır. Bunları görmeye başladıkça, davranışların arkasında ne kadar derin hikâyeler olabileceğini anladım. Psikoloji okumak, bana insanların davranışlarına daha dikkatli ve daha merhametli bakmayı öğretti. Çünkü davranış her zaman görünen değildir; o davranışa yol açan duygu, çok daha sessiz ama çok daha gerçek konuşur.
İnsanın Kendiyle İletişimi
Bu yolculukta en zor olan şey, sadece başkalarını değil kendimi de duymaya çalışmak oldu. İnsan kendi duygularını susturmada ustalaşabiliyor. “Bir şey yok” deyip geçiştirmek kolay; o an içimdeki kırgınlığı, öfkeyi ya da hayal kırıklığını fark etmek ise çok daha zor. Ama psikoloji okudukça şunu öğrendim: insan duygusunu yok saydıkça, o duygu başka yerlerden konuşmaya başlıyor. Beden ağrıyor, uyku bozuluyor, sabırsızlık artıyor. Duygular bastırıldıkça sessizce büyüyor.
Yargılamadan Anlamaya
Gözlem yapmak hayatımın doğal bir parçası hâline geldi. Derste öğrendiğim bir kavramı ertesi gün okulun koridorunda, otobüste, bir arkadaş sohbetinde görmek beni hem şaşırtıyor hem de mutlu ediyor. Bir davranışın altında yatan duyguyu tahmin etmeye çalışmak, insanı daha anlayışlı yapıyor. Artık kimseye hızlıca “kaba”, “ilgisiz” ya da “soğuk” demiyorum. Çünkü artık biliyorum ki bazen en sert görünen insanların içinde en kırılgan taraflar saklı olabiliyor. Sessiz konuşan duygular, çoğu zaman en büyük gerçekleri anlatıyor.
Bazen biri “ben iyiyim” dediğinde, beden dili bambaşka bir hikâye anlatıyor. Gözlerin hafif dolması, ellerin titremesi, sesin bir anlığına çatlaması… Bunlar duygu dilinin cümleleri. Sadece fark etmeyi bilmek gerekiyor. Bir psikoloji öğrencisi olarak öğrendiğim en temel şeylerden biri, insanın söyledikleriyle yetinmemek. Kulağım cümleleri dinlerken, dikkatimin büyük kısmı sessizliği dinlemeye alıştı.
Mesleğin Temel Taşı: Sabır
Bu süreç beni daha sabırlı biri yaptı. Birinin neden öyle davranmış olabileceğini düşünmeden yargılayamıyorum artık. Çünkü herkesin kendi hikâyesi, kendi köşeye sıkıştırılmış duyguları ve kendi “keşke”leri var. Bazen susan insan konuşmak istemediği için değil, nasıl konuşacağını bilmediği için susuyor. Duyguların dili de tam burada devreye giriyor. Sessiz ama güçlü, kelimesiz ama çok şey anlatan bir dil…
Gelecekte hangi alanda çalışırsam çalışayım, biliyorum ki insanın duygularını duymak, bu mesleğin temel taşı olacak. Belki bir danışanın omuzlarındaki titremeyi, belki bir çocuğun gözlerindeki kaçamaklığı, belki bir yetişkinin söylediklerinden çok söylemediklerini anlamaya çalışacağım. Bu yüzden psikoloji, sadece bir bölüm değil; insanı anlamaya dair uzun bir yolculuk.
Ben bu yolculuğun henüz başındayım ama artık şunu biliyorum: Duygular her zaman konuşur. Yüksek sesle değil belki, ama mutlaka bir yerlerde kendini belli eder. Ve insan başkasının duygusunu duyabildiği kadar insandır.
