Sizce pozitiflikle toksik pozitiflik arasındaki fark nedir?
Pozitif olmak çoğu zaman güzel bir şey olarak değerlendirilir. Ruh sağlığına katkısı inkâr edilemez. Ancak çağımızın en büyük yanılgılarından biri, pozitifliği tek gerçeklik olarak görüp olumsuz duyguları bastırmaktır. İşte bu noktada karşımıza çıkan kavram: toksik pozitiflik.
Pozitiflik mi, Bastırma mı?
Hayata umutla bakmak, çözüm odaklı olmak ve iyi ihtimalleri hatırlamak kıymetlidir. Fakat her şeyin üstünü örtüp “sadece iyi düşün” anlayışı, sorunların çözülmesini değil ertelenmesini sağlar. Kırılganlığımızı görmezden gelmek yerine kabul etmek, zor duygularla baş etmenin en sağlıklı yoludur.
Gerçek dayanıklılık, “Her şey yolunda değil ama ben bununla baş edebilirim” diyebilmekten geçer. Oysa sürekli iyimserlik, insanı sorumluluk alamaz hâle getirir ve duygusal dayanıklılığı zayıflatır.
Çocuklardan Arkadaşlıklara: Duyguları Kabul Etmek
Toplumsal kültürümüzde “Ağlama, güçlü ol” ya da “Boş ver, kafana takma” gibi cümleler sıkça kullanılır. Oysa daha sağlıklı bir yaklaşım şudur:
- Çocuğa “Üzgün hissetmen çok normal, buradayım” diyebilmek,
- Arkadaşa “Bu seni zorlamış, konuşmak ister misin?” diyebilmek.
Bu tutum, duyguların bastırılmasını değil, kabulünü destekler. Çünkü bazen tek ihtiyacımız yalnızca dinlenmek ve anlaşılmaktır.
Sosyal Medyanın İllüzyonu
Günümüzde toksik pozitifliği en çok besleyen mecra sosyal medyadır. Paylaşılan fotoğraflar çoğunlukla mutlu anlar, filtrelenmiş kareler ve “iyi şeyler”dir. Bu durum, görünmez bir baskı yaratır:
“Sen de mutlu olmalısın. Senin de hayatın kusursuz görünmeli.”
Bu algı, mutsuzluğu adeta bir “ayıp” hâline getirir. Sonuçta birey şunu düşünmeye başlar: “Herkes mutlu, zorlanan bir tek benim.”
Oysa gerçek böyle değildir. Hepimizin kaygıları, kırgınlıkları ve iniş çıkışları vardır. Sosyal medyanın seçilmiş kareleri, hayatın yalnızca parçasıdır, bütünü değil.
Gerçek İyilik Hali
Psikoloji bize şunu söylüyor: Olumsuz duygular da en az olumlu duygular kadar doğaldır. Kayıp yaşadığımızda üzülmek, haksızlığa uğradığımızda öfkelenmek ya da belirsizlikte kaygı duymak, insan olmanın parçasıdır.
Gerçek iyilik hali, sürekli mutlu görünmekten değil; duygularımızı kabul etmekten geçer. Başarı kadar başarısızlık da, mutluluk kadar hüzün de, güneş kadar yağmur da bu yolculuğun parçasıdır.
Kısacası, toksik pozitiflik sandığımız kadar masum değildir. İnsanın bütünlüğü, yalnızca parlak anlarda değil; kırgınlıklarıyla, kayıplarıyla, iniş çıkışlarıyla kabul edilmesinde yatar.