Bazı sabahlar uyanmak bile zor geliyor. Gözünü açar açmaz aklına düşen düşüncelerle gün başlamadan tükenmiş gibi hissediyorsun. İçinde bir sıkıntı ve bunalmışlık, adı konmamış bir huzursuzluk var. Bunu sadece ben yaşamıyorum, sen de öyle… Çoğu, sadece bizde olduğunu düşündüğümüz sorun ve sıkıntılar aslında gördüğümüz her insana biraz yaklaşınca onların da taşıdığını fark ettiğimiz sorunlardır.
Psikoloji öğrencisi olarak her gün kitaplarda, derslerde bu kavramları okuyoruz. Hatta artık herkesin elinin altında olan telefonda bile sıkça rastladığımız kelimeler: Anksiyete, depresyon, duygudurum bozuklukları…
Ama gerçek hayatta bu kelimelerin vücut bulduğu bir arkadaşımızın yüzünde, kendi içimizde ya da bir cümlede gerçeğe dönüşüyor:
“Sanki hep bir şey eksik ama ne bilmiyorum.”
“İçim sıkılıyor ama bir neden de yok gibi.”
“Herkes bir şeyler başarıyor gibi, ben yerimde sayıyorum. Geç mi kaldım? Hiçbir şeye yetişemiyor gibi hissediyorum.”
Peki neden bu kadar yaygın? Biz gençler neden bu kadar yorgun, kaygılı, yalnız bireylere dönüştük?