Teknolojinin Getirdiği Yalnızlık
Teknoloji çağı ve çağın getirmiş olduğu yenilikler bireylerin aşk ve sevgi bağlamında sağlıklı iletişim kurmasındaki yegâne engeldir.
Aşk dediğimiz kavram ya da sevgi? Bu kavramlar çok tanıdık değil mi? Bu duyguları hissettiğimiz insanlar da bizim hissettiğimiz duyguları hissedebilir ve hepimiz biliyoruz ki aşk dediğimiz duygunun çikolatanın içinde bulunan seratonin maddesi ile eş değer olduğunu, ama bizim genel olarak karşımızdaki insanın bize ne hissettiği ile ilgileniriz.
Aşkın İlk İzleri
Aşk, insanların ilk başlangıcından beri var olan bir duygudur. İnsanın ilk var oluşundan beri toplumların ortaya çıkmasıyla aşkın da ortaya çıkması olağan bir şeydi. İlk insanlar olarak ele aldığımız Havva ile Adem’in cennetten kovulup yer yüzüne inmeleriyle birlikte uzun bir süre birbirlerini aramaları, Türk mitolojilerine baktığımızda ise kulaktan dolma bilgiler ile Leyla ile Mecnun’un, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin hikayeleri ve efsane hikayeler vardır. Bu da aşkın çok eski bir tarihe dayandığını gösterir.
Çağlar Boyunca Aşk
Aşk, ilk, orta, yeni ve modern çağda farklı bir anlayışa sahiptir. Bronislaw Molinowski, Trobriand Adası’nda yaşayan yerlilerle ilgili incelemesinde şunu söylüyor:
“Aşk hem Melanezyalı hem de Avrupalı için bir tutkudur ve zihne ve bedene oldukça acı çektirir; birçok insanı bir açmaza, skandala veya trajedilere sürükler; daha nadir olaraksa hayatı aydınlatır, kalbi genişletir ve neşeyle doldurur.”
Hissettiğimiz duygular özeldir ve anlamlıdır. Eski Mısır’dan, bazıları MÖ 1000’lere ait sayısız aşk şiirleri kalmıştır. Burada aşk, egoyu hükmü altına alan, yani iyileştirici güçleri de olan bir hastalığı andıran benzer bir şey olarak resmedilir:
“Onu görmek beni iyileştiriyor!
Gözlerini açtığında vücudum gençleşiyor
Konuşması beni güçlendiriyor
Onu kucaklayınca hastalığım kalmıyor
Gideli yedi gün oldu!”
Aşkın Zehri ve Sarmaşığı
Birinin bize hissettirdiği duygular sonucunda içimizde oluşan hislerle birlikte şiirler ve hikayeler yazılmıştır. Bu duygular öylesine yoğun olur ki âşık olunduğunda kırılmayacağınız sözlere bile kırılırsınız. Size kimse yıkmaz diye düşünürsünüz ama o kişi tek bir kelimesiyle sizi yıkabilir.
Aşk Arapça’da “sarmaşık” anlamına gelmektedir. Bizi o duygular sardığında duyguları iliklerimize kadar hissederiz. İlk başta o duygular çok güzel gelir. Daha sonra o sarmaşık bizi daha çok sardığında ve sıktığında o duyguların bizi zehirlediğini düşünür ve görmeye başlarız.
Evliliğin Sosyolojik Kökeni
Modern öncesi Avrupa’da evlilikler çoğunlukla karşılıklı cinsel çekim temelinde değil de ekonomik şartlar temelinde yapılıyordu. Yoksullar arasındaki evlilik tarımsal işgücü düzenlemenin bir yöntemiydi. Sürekli ağır çalışmayla geçen bir hayatın cinsel tutkuyla uygun bir zemin yaratması beklenemezdi.
Fransa’da ve Almanya’da 17. yüzyıl köylüleri arasında öpme, okşama ve seksle ilgili diğer fiziksel sevgi biçimlerine evli çiftler arasında nadiren rastlandığı iddia edilmiştir. Yine de erkekler sık sık evlilik dışı ilişkilere girme fırsatı buluyorlardı.
Evliliğin “namuslu” cinselliği ile evlilik dışı ilişkilerin erotik veya tutkulu karakteri arasında çizilen ayrım, Avrupa dışındaki aristokrasilerde de görülen bir özellikti. Avrupa’ya özgün olan şey, Hıristiyanlığın ahlaki değerleriyle sıkı sıkıya bağlantılı aşk ideallerinin ortaya çıkmasıydı.
Romantik Aşkın Doğuşu
Tanrıyı tanımak için kendini ona adamak gerektiği ve bu süreç yoluyla insanın kendisini de tanıyabileceği yolundaki hüküm, kadın ile erkek arasındaki mistik bir birliğin parçası oldu. Burada tutkulu aşkın özelliği olan ötekinin geçici idealizasyonu, aşk nesnesi ile daha süreli bir ilişki kurma eğilimiyle birleştirilmişti.
Varlığını 18. yüzyıldan itibaren hissettirmeye başlayan romantik aşk, her ikisinden de ayrı olmasına karşılık, bu ideallere dayanıyordu. Romantik aşkın doğuşu, takriben romanın ortaya çıkmasıyla aynı zamana denk gelmektedir. Aralarındaki bağlantı o sıralarda keşfedilen anlatı biçimiydi. 18. yüzyılda yazılmış olan Aşk ve Gurur romanı bu döneme örnektir.
Tutkulu aşk her zaman özgürleştirici olmuştur ama sadece rutinden ve sorumluluklardan kopma anlamında. Romantik aşk idealleri ise bunun tersine kendilerini doğrudan özgürlük ile benliğin gerçekleştirimi arasında oluşmakta olan bağlara yerleştirdiler.
Romantik aşk sık sık anlık cazibe ürünü olarak düşünülmüştür; “İlk Görüşte Aşk.” Ama ani cazibe romantik aşkın bir parçası olduğu için tutkulu aşkın cinsel/erotik zorlamalarından kesin bir biçimde ayrılması gerekmektedir. “İlk Bakış”, bir iletişim jesti, diğer insanın niteliklerinin sezgisel olarak kavranmasıdır.
Bazı insanlar ilk görüşte aşka inanmaktadırlar ve hep ilk aşkları ile evlenmek istemektedirler.
Modern Zamanlarda Aşkın Dönüşümü
Bu çalışma, aşk ve sevginin sosyal ilişkiler bağlamında geçmişten günümüze anlam değiştirdiğini ve artan teknoloji ile yüz yüze iletişimden çok sosyal ağlar üzerinden iletişim kurmanın kişiler arasındaki iletişimi nasıl etkilediğini; bu etkileşimden doğan sonuçları, amaca uygun olarak günümüz sevgililerinin sosyal ilişkilerinde nasıl etkileşimde olduklarını ve çevrelerine nasıl yansıttıklarını öğrenmek amacıyla anket yapılarak sosyolojik perspektiften incelenmesini amaçlamıştır.
Modern toplumda sosyal ilişkiler iç içe geçmiş durumdadır. Özellikle ikili ilişkiler, teknolojinin gelişmesiyle birlikte sosyal medyadan oluşan birliktelikler ve yazışmalardan çok sembollerle iletişim kurulmaktadır.
Romantik ilişkiler, ergenin çevresel etmenlerinden de etkilenmektedir. Kültür, arkadaşlık ilişkisinin belirleyicilerinden biri olarak görülmektedir. Lewin’e (1942) göre ergenin davranışlarında birçok kültürel farklılıklar ön plandadır ve bu farklılıkların ideolojiler, davranışlar, değerler vb. birçok sebebi bulunmaktadır.
Semboller, Emojiler ve Duyguların Dili
Gündelik yaşantımızda sosyal ilişkilerimizde anlamlar ve semboller önemli yer tutmaktadır. İkili ilişkilerde kullanılan emojiler ve gündelik yaşantımızda da pek çok emojilere yer vermekteyiz. Özellikle iletişim olarak kullandığımız cep telefonları ve birçok sosyal medya aracı, duygularımızın sembol dili haline gelmiştir.
Sosyolojik perspektiften baktığımızda değişen, gelişen toplumla birlikte aşk da değişime uğramıştır. Anlamından bir şey kaybetmese de gösterim şekilleri fazlasıyla değişmiştir.
