Bir insanın kendisini tanıması ne kadar zorsa, birbirimizi tanımak da bir o kadar çaba ister. O yüzden aile içindeki küçük sorular, aslında büyük cevapların kapısını aralar. “En sevdiğin yemek ne?” diye başlayan masum bir cümle, sofrada yalnızca menüyü değil, kalplerin ortak paydasını da belirler. Çünkü sofrada seçilen tatlıyla, paylaşılan bir renkle, bazen bir şarkıyla aynı dili konuştuğumuzu fark ederiz.
Bir çocuk annesine “En sevdiğim huyun, bana sarılırken gözlerini kapatman” dediğinde, belki farkında olmadan en büyük aile terapisini başlatır. Babasına “Bazen çok bağırıyorsun” diyen bir çocuk, iletişimin eksik dişlilerini gösterir. İşte o an, konuşmanın gücü ortaya çıkar. Sorular yalnızca bilgi değil, birbirimizi onarmanın yoludur.
Elbette her şey pembe değil. “En sevmediğin yemek ne?” diye sorulduğunda, sofradan eksilen bir tabağın ötesinde, belki de hayata karşı seçiciliğimiz ortaya çıkar. “Seni en çok strese sokan şey ne?” sorusu, evin içindeki görünmez gerginlikleri gün yüzüne çıkarır. Bazen de “Seni en çok rahatlatan şey ne?” yanıtıyla, aslında hepimizin ortaklaştığı bir sakinlik tarifi yapılır: birlikte vakit geçirmek, bir kahve içmek, sessiz bir akşam yürüyüşü…
Hayaller sorulduğunda farklı yönlere savruluruz. Çocuk, “astronot olmak istiyorum” diyebilir; anne ise “çocukken doktor olmak isterdim” itirafında bulunur. İki hayal çarpışır ama aslında aynı gökyüzüne bakmaktadır. İşte bu yüzden aile, yalnızca kan bağı değil; hayallerin kesişim noktasıdır.
Aile iletişimi sorulduğunda verilen cevap belki de en yalın, en güçlü olanıdır: “Kimsenin bağırmadığı, herkesin dinlediği bir ev.” Bazen büyük psikoloji kitaplarına gerek yoktur; tek bir cümle, mutlu bir evin manifestosu olabilir.
Ve bütün bu soruların sonunda şunu anlarız: Birbirimizi tanımak, aslında kendimizi yeniden tanımaktır. Çünkü “Seni en çok mutlu eden şey ne?” sorusuna verilen cevapla “Seni en çok üzen şey ne?”nin arasındaki ince çizgi, hayatı anlamlı kılar. O çizginin üzerinde ise aile vardır.
Sonuçta şu soruya gelinir: “Aile sizin için ne demek?”
Kimi için güven, kimi için huzur, kimi için birlikte geçirilen basit bir pazar sabahı… Ama her cevap, aynı kapıya çıkar: Aile, birbirimizi tanımaya cesaret ettiğimiz yerdir.