Modern Toplumun Doyumsuz İnsanına Sosyolojik Bir Bakış
Sosyologların “tüketim toplumu” dediği çağdayız. Reklamlar, sosyal medya, vitrinler insana sürekli bir eksiklik duygusu aşılıyor: “Daha iyisi var, seninkisi yetmez, yenisini almalısın.” Böylece ihtiyaçlar değil, arzular belirleyici oluyor. İnsan doyurdukça değil, doyumsuz oldukça daha çok tüketiyor.
2. Kimlik Yerine MarkaModern insanın doyumsuzluğunu besleyen en önemli faktörlerden biri kimliğini sahip olduklarıyla tanımlaması. Artık “neye sahip olduğun” seni sen yapan şey haline geldi. Cep telefonundan arabaya, kıyafetten tatil yerine kadar… Marka, kimliğin yerine geçti. Bu yüzden insan sahip oldukça değil, eksik hissettikçe daha çok arzu ediyor.
3. Sosyal Medyanın TuzaklarıDoyumsuzluk duygusunu en çok besleyen alanlardan biri sosyal medya. Başkasının hayatını sürekli görmenin, kıyaslamanın getirdiği “yetmeme” duygusu… Modern toplumun bireyi, ekranın ötesinde mutlu görünen hayatları seyrettikçe kendi hayatına yabancılaşıyor. Böylece doyumsuzluk sadece maddi değil, ruhsal bir açlığa dönüşüyor.
4. Mutluluk Paradoksuİlginçtir ki modern çağda mutluluk arayışı arttıkça mutsuzluk oranları da artıyor. Çünkü mutluluk bir hedef haline getirildikçe, ulaşılmayan bir zirveye dönüşüyor. Doyumsuzluk, insanın elindekini görememesi, hep daha fazlasını istemesiyle besleniyor. Sosyolojik olarak bu, “tatminsizlik kültürü”nün doğal sonucudur.
5. Çözüm: Kanaat ve PaylaşımSosyolojinin öğrettiği basit ama güçlü bir gerçek var: İnsan toplulukla var olur. Paylaştıkça çoğalır, kanaat ettikçe huzur bulur. Modern toplumun doyumsuz insanı için çıkış yolu, sahip olduklarını sürekli çoğaltmak değil; sahip olduklarının kıymetini bilmek ve paylaşmakla mümkündür.
Sonuç olarak..Modern toplumun doyumsuz insanı, aslında kendi elleriyle ördüğü arzuların kafesinde yaşıyor. Sosyolojik açıdan bu doyumsuzluk, sadece bireyin değil, toplumun da huzurunu tüketiyor. Ve asıl mesele şudur: İnsan, sahip olduklarının esiri mi olacak, yoksa kanaatin özgürlüğünü mü seçecek?